Selçuklular
ve Osmanlılardan bugüne değin Anadolu coğrafyasında entrika, kumpas ve
ihanet girişimlerinin ardı arkası kesilmiyor. Hırsızın çok kere evin
içinde olması ve bu yüzden kapının kilit tutmaması nedendir, tam olarak
bilinmiyor. Bu kötü gelenek kısmen devlet babacılık, törecilik ve örf-i
sultânîcilikle, kısmen de İran/Acem devlet geleneği ve Bizans
müesseselerinden etkilenmişlikle ilgili olabilir. Son derece önem arz
eden bu konunun etraflıca araştırılması gerekir. Türklerin İslam’ı kabul
ettikleri günden bu yana dinî değerlerin ferdî düzeyde çok etkili
olduğu ve dönüştürücü rol oynadığı tartışma götürmemekle birlikte,
kurumsal düzeyde, bilhassa devlet geleneğinde İslam’ın yüzey
cilalamaktan ve çok kere de istismar konusu olmaktan fazla bir işlev
görmediği söylenebilir.
Bu tuhaf durum,
Ertuğrul dizisinden tanıdığımız Sâdeddin Köpek figürüyle
örneklendirilebilir. İranlı tarihçi İbn Bîbî, Köpek’in cömert ve
hoşsohbet biri olarak halka çok iyi davrandığını, mazlumlara yardım edip
zalimleri şiddetle cezalandırdığını, özellikle iktâ sahiplerinin haksız
vergi almalarını önlediği için çiftçiler tarafından çok sevildiğini
aktarır. Buna mukabil aynı Köpek devlet işlerinde soysuz, müfsit, hain
ve habis gibi sıfatlarla muttasıf bir kumpas ve entrika piri olarak
karşımıza çıkar. II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in atabegi Şemseddin
Altunaba’yı öldürtmek, İzzeddin Kılıcarslan’ın annesini boğdurtmak,
Tâceddin Pervâne’nin Ankara’da recmedilerek öldürülmesini sağlamak,
Kemâleddin Kâmyâr’ı katlettirmek gibi kumpaslara imza atan Köpek,
Selçuklu tahtına oturmak ve bunun için de hanedana mensubiyetini
ispatlamak adına kendisinin I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in gayrimeşru çocuğu
olduğu iddiasında bulunacak kadar da soysuzlaşır. Ancak sonunda
sultanın şaraphanesinde şarabdâr ve adamları tarafından katledilir;
cesedi demir bir kafes içine konularak Kubâdâbâd Sarayı’nın kale burcuna
asılır ve böylece su testisi su yolunda kırılır.
***
Tanpınar Beş Şehir’de
Konya ve Anadolu Selçuklularıyla ilgili olarak şunları aktarır:
“Kösedağ Muharebesi’nden sonra genç hatta çocuk yaşta tahta çıkan ve bir
türlü rüşt sahibi olamayan gölge hükümdarların, İlhânîler tarafından
yarlıkla (fermanla) nasbedilmiş veya nüfuzları teyit edilmiş sözü
padişahtan bile üstün vezirlerin, emirlerin, naiplerin, pervanelerin
devri başlar. İki merkeze birden bağlı olmanın sebep olduğu entrikalar,
iç harpler, aşiret hoşnutsuzluk ve isyanları birbirini kovalar.
Muhteris, maceraperest şehzadeler, her an dışarının müdahalesini
memleket üzerine çekerdi. Kimi Moğol saraylarından hükümdarlık dilenir,
kimi Bizans’tan aldığı yardımla tahta geçer… Bitmez tükenmez
entrikaları, isyanları, ihanetleriyle, zehir, hançer ve yay kirişleriyle
ölümleri -zamanın örfüne göre sülâleden prensler kendi yaylarının
kirişiyle boğulurdu- biri sönünce öbürü kurulan aristokrat ve çoğu büyük
âlim, vezir ailelerinin hususî politikalarıyla Anadolu tam bir Ortaçağ
sonu yaşar. Hoyrat ve şehevî II. Keykubad bir ziyafet sofrasında lalası
tarafından Altınordu yolunda zehirlenir. IV. Kılıç Arslan kendisini
tahta çıkaran Muînüddîn Pervane tarafından bir ziyafet sofrasında
-şüphesiz Moğolların tasvibiyle- boğulur.
***
Osmanlı’ya gelince,
III. Ahmed devrinde Patrona Haliller -ki Patrona isyanı, kızının düğünü
münasebetiyle İstanbul’a gelen Sadâret Kethüdâsı Mehmed Paşa’nın
kaymakam paşayı ve yeniçeri ağası Hasan Ağa’yı isyan hakkında uyardığı
halde âsilere karşı ciddi güvenlik tedbiri alınmaması gibi yönleriyle 15
Temmuz darbe teşebbüsünü anımsatır-, III. Selim devrinde Kabakçı
Mustafalar ve II. Süleyman devrinden (1687-1691) Sultan Abdülaziz
dönemine kadar Yeğen Osman, Kara Murad, Hüseyin Avni gibi paşaların
“postalseverlik” diye de ifade edebileceğimiz sayısız entrika, kumpas,
isyan ve ihanete imza attıkları malumdur. Diğer taraftan Osmanlı devlet
geleneğinde kardeş katliyle ilgili meşhur uygulamalar, on dokuz
şehzadeyi boğdurtmak suretiyle kardeş katli rekorunu elinde bulunduran
III. Mehmed gibi padişahlar ve gün yüzü görmeyen şehzadeler de bambaşka
trajik mevzulardır. Sözün özü, bu topraklar sadece küffârın değil,
içimizdeki hainlerin de döktüğü şehit kanlarıyla sulanmış bir vatandır.
Devletle ilgili hainlik geleneğinin kökünü kazıyıp kıyamete kadar
sonlandırmak mümkün olmasa dahi bundan böyle hainler konusunda bir an
bile tedbirsiz davranmamak ve FETÖ’cüler gibi tescilli hainleri hukuki
nizamdan sapmaksızın en ağır şekilde cezalandırmak devletin boynuna borç
olmalıdır.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 30 Temmuz 2016
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/sadeddin-kopeklik-ve-postalseverlik-gelenegi-1721
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/sadeddin-kopeklik-ve-postalseverlik-gelenegi-1721
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder