Faraza,
“Cemaatlerin cenneti neresidir?” diye sorulsa, kendi adıma, “Türkiye”
diye cevap veririm. Çünkü askeriye, mülkiye, hariciye gibi tüm kritik
kurumları ele geçirip neredeyse devleti ve milleti paralel haline
getireninden iktisadi alanda holdingleşenine, yakın geçmişte bazı siyasi
figürlere mehdiliğin siyasi mümessilliği misyonu yükleyeninden sözde
işârât-ı gaybiyye yoluyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Süfyan’ın dördüncü
rüknü” gibi apokaliptik sıfatlar izafe edenine, Diyanet’i istiskal
edeninden ilahiyata yeni bir nizam vermek isteyenine, tencereci
tavacısından kendileri haricindeki tüm Ümmet-i Muhammed’i tekfir edenine
varıncaya değin, binbir çeşit cemaatin mantar gibi bitip çoğaldığı bir
ülke Türkiye…
Kur’an, Allah’ın
dilemesi halinde tüm insanoğlunun tevhid inancını benimseyeceklerini
belirtir; ama aynı zamanda akıl sahibi her insanın özgür iradesiyle iman
ve inkâr etmesinin ilâhî yasa (sünnetullah) olduğunu da bildirir.
Allah, iman ve inkârda insanoğlunu özgür iradeleriyle baş başa bıraktığı
halde, kendini Müslüman bilen, özellikle de belli bir müesses dinî
yapıya intisap eden insanların çoğu niçin kendi dindaşlarını kendilerine
benzetmeye çalışır? Allah’ın kendine atfetmediği bir işe kullar niye
soyunur? Kendi din anlayışına yönelik bir eleştiri karşısında behemehâl
hakaret taarruzu başlatıldığı halde, bir kez olsun, “Acaba bizde de hata
olabilir mi?” deme ihtiyacı duyulmaz?
***
Mesela cifr,
celcelûtiye, hisâb-ı cümel gibi kaynak ve sıhhati son derece problemli
bâtınîlik aygıtlarından hareketle, “Şu ayet benim adıma, bu ayet doğum
tarihime, öteki ayet kitaplarıma, beriki ayet şakirtlerime işaret
ediyor” gibi akla ziyan tevilleri kemkümlerle savunmaya çalışmak yerine,
“Bu tür saçmalıkların dine, imana, ahlaka, hayata ne faydası var”
demeye yanaşılmaz? Daha açıkçası Cemil Meriç’in, “ufukları dar, kafaları
basık, ama büyük bir meziyetleri var, hayranlık. Putlarına saygısızlık
etmediğiniz ölçüde sizi dinliyorlar” diye bahsettiği taife niçin,
“Bildik Bâtınîyye’nin günahı neydi, onların bâtınî tevilleri de en
nihayet, ‘Şu ayet bizim imama, bu ayet hüccete işaret ediyor’ kabilinden
değil miydi?” demek gibi dürüst bir tavır ortaya koymaz?
Bu sakillik,
“cemaatlerin ortak arızaları” başlığıyla yayımlanan yazımızdaki
tespitlerin ne kadar isabetli olduğunu ispata kâfidir. Bir cemaate
mensubiyet çerçevesinde dinin belli bir yorumunu benimsemek ile futbol
takımı taraftarlığı arasında ciddi bir tutum farkı bulunmadığını
söylemekte beis olmasa gerektir. Yeri gelmişken şunu belirtmeliyim ki,
“tüm cemaatlerin kökü kazınsın, herkes Müslümanlık tecrübesini müesses
bir dinî yapıdan bağımsız olarak bireysel düzeyde yaşamaya mecbur
kılınsın” gibi faşizan bir düşünceyi hiç savunmadım, savunmuyorum. Çünkü
böyle bir fikri savunmaya kendimi hak sahibi görmediğim gibi buna
haddim olmadığını da biliyorum. Ancak kendi namıma cemaat mensubiyetini
reddediyorum ve bireyselliği daha sağlıklı bir tercih olarak görüyorum.
Ayrıca cemaatlere yönelik eleştiri hakkım olduğunu düşünüyorum.
***
Bütün bunların yanı
sıra cemaatlerin kendi sivil alanlarına çekilmeleri, özellikle devlet
kurumlarına tasallut etmemeleri, siyasi iradeye karşı baskı grupları
oluşturup köpürtülmüş oy potansiyellerini koz olarak kullanarak
siyasetten pay kapmak gibi mülevves işlerle iştigalden vazgeçmeleri
gerektiğini söylüyorum. Ama bütün bu söylediklerimin devlet katında
anlamlı bir karşılık bulacağını pek zannetmiyorum. Çünkü Türkiye’de
“dindar/muhafazakâr” diye anılan kitlelerden herhangi bir cemaat
angajmanı bulunmayan insan sayısının bir partiye iktidar imkânı
sağlayacak nispette olmadığı kanaatini taşıyorum, bu yüzden de kendi
kendime, “Cemaat cenneti olan bir ülkede siyasetçi ne yapsın?” diyorum.
Diğer taraftan, dinî anlayış ve kavrayış tarzım sebebiyle cemaatler
nazarında “heretik” olarak algılandığımı biliyorum. Hâliyle, cemaatlerin
cennetinde cehennemi yaşıyorum. Bütün bunlara rağmen, cemaat cenneti
yurdumun cemaatçi sakinlerinin biraz daha sakinleşecekleri, kendilerine
yönelik eleştiriler karşısında ergen tavrıyla sövüp saymak yerine uslu
başlı adam gibi mukabelede bulunmayı öğrenecekleri bir zamana erişmenin
hayalini kuruyorum.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 15 Ekim 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder