İki
hafta önce bu köşede yayımlanan “Şeytan Taşlamaktan Tavaf Etmeye Vakit
Bulamamak” başlıklı yazıyla ilgili okuyucu yorumlarından bir kısmı,
“Hocam, din işini siz İlahiyat hocaları bu hale getirdiniz; din diliniz
ne kadar da sert ve zehirli… Şu ahlaksızlık kavramının kullanımı da
kurgu ve imaj oluşturmak maksatlı” gibi eleştirilerle, diğer bir kısmı
ise ne yazık ki dinî hamiyet adına hakaretlerle dolu. Yazılarımızda, “Bu
sorunlar başkalarının değil, bizim sorunlarımız” desek de,
eleştirilerimizin kendimize dönük ve aile içi meselelerimizle ilgili
olduğunu açıkça söylesek de içimizden birileri, “Hoca, tüm sorunların
kaynağı siz ve sizin gibiler” diyerek olanca günahı bir çırpıda bize
yükleyip işin içinden çıkmaktadır.
***
Tarih envanterine öküz
altında buzağı arama dönemi olarak geçeceğini düşündüğüm şu son
zamanlarda yaşadıklarımız hemen hiçbir konuda birbirimize dert
anlatabilme, herhangi bir meseleyi aklıselim ve hissi selimle konuşup
tartışabilme imkânımızın pek kalmadığını gösteriyor. Hemen her birimiz
sosyal hayatta birçok şeyin yolunda gitmediğini kabul ediyoruz; ama
arızalar, sapaklıklar ve yanlışlıkların kaynağı hususunda kendimizi
muahezeden muaf tutuyoruz. Hal böyle olunca, “Biz hem müslümanız hem de
nasıl bu kadar yalan konuşabiliyoruz? Biz hem müslümanız hem de nasıl bu
kadar kolay iftira atabiliyoruz? Biz hem müslümanız hem de nasıl bu
kadar kolay nemime ve gıybet üretebiliyoruz?” diyerek kendi kendimizi
sorgulamaya lüzum hissetmiyoruz.
Öte yandan, “Başta
Allah olmak üzere kitaba, rasule, ahirete, hesaba, cezaya, hâsılı dünya
kadar şeye inanıyoruz; ama inandığımız bunca şeyden hiçbirine hayat
tecrübemizde niçin esaslı bir yer edindiremiyoruz? Dilimizle çok kolay
ikrar ettiğimiz inanca niçin ontolojik bir karşılık bulamıyoruz?
Yaptığımız işlerde niçin bir deontoloji kuramıyoruz?” diyerek kendi
kendimizi hesaba çekmekten imtina ediyor, her şeyden önce kendimize çeki
düzen vermemiz gerektiği ikazına muhatap olduğumuzda ise tıpkı bizim
yazılara iliştirilen kimi yorumlarda görüldüğü üzere, “Hoca, bütün
problemler hep sizin gibi İlahiyat profesörleri yüzünden” gibi yansıtma
mekanizmalarını devreye sokmayı yeğliyoruz.
Yansıtma, bastırma,
bahane bulma gibi hiçbir savunma mekanizmasına yaslanmadan açıkça itiraf
edeyim ki biz bugün sanki dînimsi bir din dizgesi içinde dindar
dinsizlik gibi absürt bir hâli tecrübe ediyoruz. Biz bu hâl ve minvalde
iken bir gayri müslim çıkagelse ve bize, “Benim müslüman olmamı
istiyorsunuz; ama bu konuda bana nasıl bir teklif sunuyorsunuz? Yani ben
sizin gibi müslüman olunca şu an bende olmayan hangi değeri
kazanacağım, sözgelimi ahlâkî açıdan hangi eksiğimi tamamlayacağım?”
dese, bu gayri müslime nasıl bir karşılık vereceğimizi sizlerin yüksek
takdirlerine arz ediyorum. Bu arada çok yakıcı bir gerçek olarak
belirteyim ki 15 Temmuz darbe teşebbüsünden beri devlet ve milletçe
FETÖ’nün maddi ve fiziki gücünü kırma mücadelesi veriyoruz; ama bu melun
yapının ahlakıyla (ahlaksızlığıyla) mücadeleyi sanki es geçiyoruz. Es
geçmekten öte, FETÖ’nün ahlaksızlık kariyerinden hayli nasiplenmiş
görünüyoruz. Geçmişte FETÖ’nün kusursuz şekilde icra edegeldiği tehdit,
şantaj, yalan, iftira gibi her çeşit kumpası şimdi biz birbirimize
yapıyoruz. “Düşmanın silahıyla silahlanın” diye bilinen ve kaynağı
belirsiz olduğu halde kimilerince hadis diye de nakledilen bu ilkesizlik
mottosunu kendimize ilke edinmiş gibi davranıyoruz. Sonuçta, FETÖ’nün
geçmiş yıllarda çok sıkı bir din ve ahlak retoriğinden basbayağı
dinsizlik ve ahlaksızlık üretmesi gibi biz de Allah korkusundan azade
olarak dînimsi bir din dizgesi içinde dindar dinsizlik tecrübesini
geliştirme yolunda hızla ilerliyoruz.
***
İçinde bulunduğumuz
berbat durumun tasviri meyanında Nurettin Topçu’nun şu çarpıcı
ifadelerini paylaşmakta fayda görüyorum: “Allah korkusu, dünya
hadiselerinin benzeri olan bin türlü hadiselerin korkusuna bağlandı ve
böylelikle dindar geçinen bu zümrenin elinde Allah katledildi.
Dünya denilen bu hile ve riya pazarında, ahiret metaının muhtekirleri
süratle çoğaldı. Bütün kirlerinin üstüne dindarlık libasını giyinenler,
din hayatının sarrafları veya karaborsacıları kesildiler. Mallarının
sürümünü sağlayanlara peşkeş çektiler. Kendileri ile alışveriş
yapmayanları ise cehenneme gönderdiler ve sanki kendileri Allah’ın umumi
vekâletine sahiplermiş gibi, iman ile isyanın sınırlarını sımsıkı
ayırdılar… Din çok defa sapıklıkla birleşti ve din hayatı her türlü
aydınlığın, kültürün, medeniyetin, insaniyetin düşmanı oldu.” (Nurettin
Topçu, Ahlâk Nizamı, Dergâh Yayınları, İstanbul 2016, s. 87-88).
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 25 Kasım 2017
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/kendimize-avukatlik-baskasina-savcilik-5531
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 25 Kasım 2017
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/kendimize-avukatlik-baskasina-savcilik-5531
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder