“Müslüman olmak için tefsir değil teslimiyet lazım” | Söyleşi | Diriliş Postası
Söyleşinin ilk bölümü
Takdim – Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı ama biz onu televizyon ekranlarından tanıdık; önce 24TV’de yaptığı “Sözden Öte” programından, ardından davet edildiği başka programlarda yaptığı konuşmalar ve internette yayınlanan birçok sohbet ve konferansından haberdar olduk. Sonraları, Ankara’da Sosyal Düşünce Akademisi’nde verdiği konferansı dinleme ve kendisiyle sohbet etme imkânımız da oldu. Prof. Dr. Mustafa Öztürk’te ilk dikkatimizi çeken şey, konuşmasının etkisini artırmak için, özel efektler, müzikler, jest ve mimiklere ihtiyaç duymuyor olması ve konuşurken sanki evinizde sizinle sohbet ediyor gibi net, içten ve samimi olmasıydı. Allah (Azze ve Celle) ve Resulüne (sallallahu aleyhi ve sellem) olan bağlılığını her konuşmasında kalpten dile getiriyor ve bu durum onu dinleyenlere de olduğu gibi yansıyordu. Ezcümle kürsünün üzerinden parmak sallayıp bizi cehennemle korkutanlardan ya da dini meselelerimizi teatral bir üslupla sunarken ne dediği anlaşılmayan, ama o üslup sayesinde dinleyicilerini ağlatmayı başaranlardan kesin bir çizgiyle ayrılıyordu. Programlarını son vermeye karar verdiğinde “Ramazan gelmeden, hocam sakız orucu bozar mı türü soruların muhatabı olmama gerek kalmaksızın programı bırakıyorum…” dediğinde birçok dinleyicisinin hüzünlendiğini biliyoruz. Ancak, ilmi çalışmalarına çok daha fazla vakit ayıracağı için bu hüznünü kalbine gömüp yeni çalışmalarından istifade etmek üzere kendisini bekleyen Müslümanlar olduğundan da eminiz. Sevenleri olduğu kadar,bizim anlayamadığımız bir şekilde sevmeyenleri de bulunan Mustafa Öztürk’e bunun nedenini, ekranlardan ayrıldıktan sonra neler yaptığını ve daha birçok merak edilen konuyu sorduk.
Hocam, ne olacak bu Müslümanların hâli?
Takdim – Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı ama biz onu televizyon ekranlarından tanıdık; önce 24TV’de yaptığı “Sözden Öte” programından, ardından davet edildiği başka programlarda yaptığı konuşmalar ve internette yayınlanan birçok sohbet ve konferansından haberdar olduk. Sonraları, Ankara’da Sosyal Düşünce Akademisi’nde verdiği konferansı dinleme ve kendisiyle sohbet etme imkânımız da oldu. Prof. Dr. Mustafa Öztürk’te ilk dikkatimizi çeken şey, konuşmasının etkisini artırmak için, özel efektler, müzikler, jest ve mimiklere ihtiyaç duymuyor olması ve konuşurken sanki evinizde sizinle sohbet ediyor gibi net, içten ve samimi olmasıydı. Allah (Azze ve Celle) ve Resulüne (sallallahu aleyhi ve sellem) olan bağlılığını her konuşmasında kalpten dile getiriyor ve bu durum onu dinleyenlere de olduğu gibi yansıyordu. Ezcümle kürsünün üzerinden parmak sallayıp bizi cehennemle korkutanlardan ya da dini meselelerimizi teatral bir üslupla sunarken ne dediği anlaşılmayan, ama o üslup sayesinde dinleyicilerini ağlatmayı başaranlardan kesin bir çizgiyle ayrılıyordu. Programlarını son vermeye karar verdiğinde “Ramazan gelmeden, hocam sakız orucu bozar mı türü soruların muhatabı olmama gerek kalmaksızın programı bırakıyorum…” dediğinde birçok dinleyicisinin hüzünlendiğini biliyoruz. Ancak, ilmi çalışmalarına çok daha fazla vakit ayıracağı için bu hüznünü kalbine gömüp yeni çalışmalarından istifade etmek üzere kendisini bekleyen Müslümanlar olduğundan da eminiz. Sevenleri olduğu kadar,bizim anlayamadığımız bir şekilde sevmeyenleri de bulunan Mustafa Öztürk’e bunun nedenini, ekranlardan ayrıldıktan sonra neler yaptığını ve daha birçok merak edilen konuyu sorduk.
Hocam, ne olacak bu Müslümanların hâli?
Bir Soru Bir Cevap
Soru:
Sevgili Mustafa Hocam;
Sizi televizyondan tanıma fırsatı buldum ve daha sonra youtube’den videolarınızı izleyip daha da etkilendim; uzun uzun şeyler yazıp sizin vaktinizi almak istemem. Ben 23 yaşında tip fakültesi öğrencisi bi kızım... Muhafazakâr bir ailede büyüdüm ve üniversiteye gelene kadar muhafazakâr değerleri içselleştirdim… Ancak hayatimin son iki senesinde yaşadığım birtakım travmatik olaylar, tıp fakültesine adim atmamla bilimi yorumlama kabiliyetimin artması, bilimsel birçok kitabı hatmetmem beni ateizme inanılmaz yaklaştırdı… Dinlerin kültürün bir parçası olduğu, hangi coğrafyada doğduysak ona göre bir dinimiz olduğu düşüncesi, bugüne kadar inandığım tüm sistemi çökertti... İnandığım tüm değerlerin çökmesinin yaşattığı bir hezeyan içindeyim... Öldükten sonra hayatin var olduğuna inanmakta çok zorluk çeker oldum… Yazdığım maile verebileceğiniz tek bir cümle beni inanılmaz mutlu eder...
Sevgiyle...
Cevap:
Sevgili Kardeşim, benim de sizin gibi üniversiteye adım atan evladım var ve onun düzenini kurayım diye çabalarken maillerime bakma fırsatı bile bulamadım, bu yüzden size geç cevap yazmamı anlayışla karşılayacağınızı umarım.
Sevgili Mustafa Hocam;
Sizi televizyondan tanıma fırsatı buldum ve daha sonra youtube’den videolarınızı izleyip daha da etkilendim; uzun uzun şeyler yazıp sizin vaktinizi almak istemem. Ben 23 yaşında tip fakültesi öğrencisi bi kızım... Muhafazakâr bir ailede büyüdüm ve üniversiteye gelene kadar muhafazakâr değerleri içselleştirdim… Ancak hayatimin son iki senesinde yaşadığım birtakım travmatik olaylar, tıp fakültesine adim atmamla bilimi yorumlama kabiliyetimin artması, bilimsel birçok kitabı hatmetmem beni ateizme inanılmaz yaklaştırdı… Dinlerin kültürün bir parçası olduğu, hangi coğrafyada doğduysak ona göre bir dinimiz olduğu düşüncesi, bugüne kadar inandığım tüm sistemi çökertti... İnandığım tüm değerlerin çökmesinin yaşattığı bir hezeyan içindeyim... Öldükten sonra hayatin var olduğuna inanmakta çok zorluk çeker oldum… Yazdığım maile verebileceğiniz tek bir cümle beni inanılmaz mutlu eder...
Sevgiyle...
Cevap:
Sevgili Kardeşim, benim de sizin gibi üniversiteye adım atan evladım var ve onun düzenini kurayım diye çabalarken maillerime bakma fırsatı bile bulamadım, bu yüzden size geç cevap yazmamı anlayışla karşılayacağınızı umarım.
İslam ve Ehl-i Sünnet Merakını Giderme Sevdasına İlahiyatı Oyuncak Etmek
Milletimiz ve Şehitlerimiz İçin Giriş Notu:
TÜRK milletinin en mümeyyiz vasfı, dünya üzerinde tek nefer olarak
kalsa dahi VATAN için gözünü kırpmadan can vermeyi vazife bilmesidir.
Milletimizin başı sağolsun, Allah şehitlerimizi engin rahmetine gark
etsin, ailelerine sabır ve metanet bahşetsin. Mayın tuzaklarıyla
evlatlarımızı şehit edenler hâlâ terörist diye isimlendirilmektedir.
Oysa “terörist”liğin dahi az çok bir ahlakı ve namusu vardır. Ama bunlar
milletimizin kahraman evlatlarının karşısına çıkıp çatışmak yerine
mayın tuzaklamak suretiyle “terörist” sıfatıyla anılmayı dahi hak
etmeyecek kadar namussuz, şerefsiz, alçak ve çakaldırlar. Bu çakalların
siyasi uzantısı olan ve sabah-akşam televizyon ekranlarında akılları
sıra parmak sallayıp duran figürler ise bu millet ve devletin ekmek
yediği kabına pisleyecek kadar nankör köpek olmakla muttasıftırlar.
I
Geçen sene, “Paralel Akademisyenlik ve 17 Aralık Menşe’li Tedbir/Takiyye Stratejisi” başlıklı bir makale yazmış ve Star Açık Görüş
gazetesinde yayımlamıştım. Bu makalenin yayımlandığı tarihin üzerinden
yaklaşık bir yıl bir ay geçti ve o tarihten bugüne değin paralel yapının
üniversitelerdeki kolonileri bertaraf olmak şöyle dursun belki daha da
kökleşip derinleşti. Bu arada YÖK yönetimi en azından bir yönüyle
İlahiyat fakültelerindeki akademik kadrolara paralelci sızmaları önlemek
maksadıyla, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) prosedürüne alan
bilgisini ölçme sınavı/barajı ekledi. İlahiyat alanıyla ilgili sözlü
sınavlar (mülakatlar) bağlamında konuşmak gerekirse, bu baraj paralelci
sızmaları önlemekten çok, sözüm ona Ehl-i Sünnet dışı fikirlere eğilimli
akademisyen adaylarını, “Vahy-i gayri metluv hakkında ne dersin?” gibi
tuzak sorularla yakalayıp elemeye matuftu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)