Kur’an
kıssalarından ibret alınması, tarihsel olarak bize ait olmayan bir tecrübeyi duygudaşlık
temelinde ve kendi varlık tecrübemizle irtibatlı biçimde anlamayı ifade eder.
Daha genelde Kur’an’ın ibret nazarıyla okunması ise onun insan ve eşya hakkında
anlam ve değer yükleyici beyanlarının her şeyden ve herkesten önce kendimize
yönelik okunması demektir. Böyle bir okuma kültürü öncelikle kendimizi terbiye
etmek gerektiğini öğretir. Yine bu kültür başkasının ayıp ve kusurlarından önce
kendi noksanlarımızı görme ahlakını salık verir. Kısacası, ibret ancak
varoluşsal anlama çabasıyla gerçekleşir. Ne var ki modern dönem İslam
dünyasında hâkim olan ilim anlayışı ve Kur’an okuma tarzı ontolojik değil,
epistemolojik karakterlidir. Hâliyle bu tarz bir okumada Kur’an ya hüküm ambarı
veya meşruiyet aracı olarak kullanılan bir referans metni gibi telakki
edilmektedir. Böyle olunca da kendi varlık durumumuzla Kur’an’ın anlattıkları
arasında varoluşsal bağ kurmamız neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Az çok
kurabildiğimiz tek bağ zihinsel ve entelektüel karakterli olduğundan, Kur’an’la
aramızda sürekli bir mesafe bulunmakta, onca okuma/anlama çabasına rağmen bu
mesafe hiç kapanmamakta ve nihayet okuyan/anlayan özne olarak ben burada,
Kur’an da kendi başına bir metinsel entite olarak, “Benim dilsel kodlarımı
tablet çözümler gibi çözümleyerek anlayın” der gibi oracıkta durmakta, bunun
neticesinde de pratik hayata ve ahlaka yansıması gereken ibret hâsıl
olmamaktadır.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 27 Kasım 2015
Can hocam , kıssalar konusunda ufkumuzu açtığın için minnettarım sana. Önemli olan kıssalarda anlatılanların yaşanmış olup olmaması değil, anlatılanlardan ibret almak , ders çıkarmak . Sağolasın , varolasın.
YanıtlaSil