Yeni Kitaptan Bir Bölüm | Kur’an Kıssaları, Tarihî Gerçeklik ve “Bi’l-Hak” Meselesi (II)
* Bu blogda iki parça halinde yayınlanan yazıyı bağlantıya tıklayarak
tek parça halinde Word dosyası biçiminde indirebilir veya indirmeden
okuyabilirsiniz: https://yadi.sk/i/O6bB2rqjmRXje
Yazının ilk bölümü için: Kur’an Kıssaları, Tarihî Gerçeklik ve “Bi’l-Hak” Meselesi (I)
İsrâiloğulları’nın Mısır’dan çıkış ve Kenan diyarına yerleşmesiyle ilgili Eski Ahit anlatısının tarihî gerçekliği hususunda Mircea Eliade’nin şu tespitleri de Kur’an kıssalarının tarihîliği meselesine ışık tutar mahiyettedir: “İsrâil dini açısından birinci derecede önem taşıyan bazı olayları tarihsellik kapsamına sokma işleminin umulduğu kadar başarılı olmadığını belirtmekle yetinelim. Tabii bu durum söz konusu olayların tarihsel olmadıklarını asla kanıtlamaz. Ama tarihsel olaylar ve kişilikler paradigmatik sınıflandırmalara göre öyle biçimlendirilmiştir ki örneklerin çoğunda onların ilk ve özgün gerçekliğine ulaşma olanağı zaten yoktur. Musa adıyla bilinen kişinin gerçekliğinden kuşku duymak için hiçbir sebep yoktur; ama yaşam öyküsü ve kişiliğinin özgül çizgileri hakkında bilgi sahibi değiliz. Sonradan karizmatik ve mucizevî bir kişilik haline geldiği için hayatı, Nil nehrinin kamışları arasına bırakılan papirüsten bir sepet içinde ölümden mucizevî bir biçimde başlayarak birçok başka kahramanın (Theseus, Perseus, Agadeli Sargon, Romulus, Kyros vb.) yaşam öyküsündeki kalıbı izlemektedir.[42]
Yazının ilk bölümü için: Kur’an Kıssaları, Tarihî Gerçeklik ve “Bi’l-Hak” Meselesi (I)
İsrâiloğulları’nın Mısır’dan çıkış ve Kenan diyarına yerleşmesiyle ilgili Eski Ahit anlatısının tarihî gerçekliği hususunda Mircea Eliade’nin şu tespitleri de Kur’an kıssalarının tarihîliği meselesine ışık tutar mahiyettedir: “İsrâil dini açısından birinci derecede önem taşıyan bazı olayları tarihsellik kapsamına sokma işleminin umulduğu kadar başarılı olmadığını belirtmekle yetinelim. Tabii bu durum söz konusu olayların tarihsel olmadıklarını asla kanıtlamaz. Ama tarihsel olaylar ve kişilikler paradigmatik sınıflandırmalara göre öyle biçimlendirilmiştir ki örneklerin çoğunda onların ilk ve özgün gerçekliğine ulaşma olanağı zaten yoktur. Musa adıyla bilinen kişinin gerçekliğinden kuşku duymak için hiçbir sebep yoktur; ama yaşam öyküsü ve kişiliğinin özgül çizgileri hakkında bilgi sahibi değiliz. Sonradan karizmatik ve mucizevî bir kişilik haline geldiği için hayatı, Nil nehrinin kamışları arasına bırakılan papirüsten bir sepet içinde ölümden mucizevî bir biçimde başlayarak birçok başka kahramanın (Theseus, Perseus, Agadeli Sargon, Romulus, Kyros vb.) yaşam öyküsündeki kalıbı izlemektedir.[42]
Donald Redford, çocukluk çağında
terk edilen bebek kahraman motifiyle ilgili otuz iki mitolojik öykü
derlemiştir. Bu öykülerin bebek
kahramanları arasında
eski İran mitolojindeki kral ya
da prens Zohak (Dahhâk), Turan kralı
Efresiyab, Akkad kralı Sargon, eski Yunan
mitolojisindeki Tegea kralı
Aleus, eski Roma mitolojisindeki Herkül,
Romulus ve Remus, eski Pers kralı Cyrus
gibi figürler yer alır.
Redford bütün bu çocukların terk edilmesini şu üç
ana sebeple izah etmiştir: (1) Çocuğun doğumuyla
birlikte ortaya çıkan durumdan utanç duyma; (2) çocuğun
gelecekte kendisini tahtından indireceğinden
korkan bir kral veya güç sahibi bir kişinin
ölüm tehdidi; (3) çocuğu genel bir katliamdan
kurtarma girişimi...[43]
Freud, Otto Rank’ın Der Mythus von der Geburtdes Helden adlı
eserindeki, “Önde
gelen uygar ulusların neredeyse tümü erken
bir çağda
kahramanlarını, söylencesel krallarını ve
prenslerini, dinlerin kurucularını,
hanedanları, impratorluk ya da
kentleri, kısacası
ulusal kahramanlarını bir
dizi şiirsel masal ve
söylencede yüceltmeye başladılar…” tespitten hareketle söz
konusu öykülerdeki başlıca özellikleri öne çıkaran şöyle
bir ortak söylencenin oluştuğunu
belirtmiştir:
Kahraman en aristokrat
ana babanın çocuğu, genellikle de bir kralın oğludur. Ana rahmine düşmesi perhiz ya da uzun kısırlık ya da ana babasının dış yasaklar yahut engeller
nedeniyle gizli olarak cinsel ilişki kurmak zorunda kalması gibi güçlükler sonrasında gerçekleşir. Hamilelik sırasında, hatta daha öncesinde bile genellikle
babasına yönelik tehlike riski taşıyan doğumuna karşı uyarı içeren (düş veya vahiy şeklinde) bir kehanet vardır. Bunun sonucunda yeni doğan çocuk
sıklıkla
babasının ya da
onu temsil eden birinin emirleriyle ölüme ya da terk edilmeye mahkûm edilir;
genellikle bir kutunun içinde suya bırakılır. Sonra hayvanlar ya da (çobanlar gibi) alçakgönüllü insanlar tarafından kurtarılır ve dişi bir
hayvan ya da alçakgönüllü bir kadın tarafından emzirilir. Büyüdükten sonra çok çeşitli deneyimlerin ardından aristokrat ana-babasını yeniden
keşfeder,
bir yandan babasından intikamını alır, öte yandan da tanınır ve de büyüklük ve ün kazanır.
Bu doğum söylencesinin iliştirildiği tarihî figürlerden en
eskisi Babil’in kurucusu Agadeli Sargon’dur (M.Ö. 2800). Bu efsanevi kral kendi
doğumunu şöyle anlatmıştır: Ben Sargon, güçlü kral, Agade kralı. Annem bir ocak tanrıçası rahibesiydi; babamı bilmem. Babamın kardeşleri dağlarda otururdu. Fırat kıyısına uzanan şehrim Azupirani’de ocak
tanrıçası rahibesi annem bana
hamile kaldı. Beni gizlice doğurdu. Sazlardan yapılma bir sandığa yatırdı, kapı aralağını ziftle kapladı ve beni boğmayan nehre bıraktı. Nehir beni su çeken Akki’ye götürdü. Akki beni kendi oğlu gibi yetiştirdi. Su çeken Akki beni
bahçıvan yaptı. Ben bahçıvan olarak çalışırken tanrıça Istahr bana âşık oldu. Kral oldum ve kırk beş yıl egemenlik sürdürdüm.[44]
Kur’an kıssaları ve tarihîlik meselesinde Câbirî’nin görüşleri de önemlidir. Ona göre darb-ı meseller ve örnekler bağlamında
zikredilen hikâyeler ve diyalogların gerçekten vuku bulup bulmadığı meselesi nasıl sorun teşkil etmiyorsa aynı mesele kıssalarda da sorun teşkil etmez. İster darb-ı mesel, ister kıssa olsun, anlatılan şeyin doğruluğu tarihî gerçekliğe uygunlukta aranmaz. Aksine burada doğruluğun
kaynağı, darb-ı mesel ve kıssaya
kulak verip dinleyen kitlenin bilinci ve ufkudur.
Eğer bir darb-ı mesel ve kıssa dinleyen kişiyi etkiliyorsa, doğru demektir. Kur’an kıssalarında söz konusu olan gerçeklik, o kıssalardan çıkarılması gereken
ibret dersleridir. Öte yandan Kur’an kıssaları tarihsel gerçekliğe sahiptir; ancak bu gerçeklik tarih
ilminin ölçütleri ve tespitleri açısından bir gerçeklik değil, kutsal tarih içerisinde karşılık bulan bir gerçekliktir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)