Malatya
İnönü Üniversitesi 05-06 Mayıs 2016 tarihlerinde Uluslararası Fazlur
Rahman Sempozyumu düzenledi. 1997 yılında da İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı’nca “İslam ve Modernizm: Fazlur Rahman Tecrübesi”
konulu bir uluslararası sempozyum düzenlenmiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan o
dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak sempozyum
kitapçığındaki sunuş yazısında Fazlur Rahman’la ilgili olarak, “Kardeş
Pakistan’ın yetiştirdiği büyük bilim adamı ve düşünür Fazlur Rahman,
İslam dünyasında olduğu kadar Batı’da da önemsenen, düşünce ve tezleri
üzerinde geniş tartışmalar açan bir şahsiyettir. Düşünce hayatıyla
yakından ilgilenenler merhum Fazlur Rahman’ın Türkiye’de ne büyük bir
etkiye sahip olduğunu bilirler.” şeklinde ifadeler serdetmişti. Ne var
ki o günden bugüne köprünün altından çok sular akıp geçti.
Bildiğim kadarıyla
Türkiye’deki üniversite camiasında ilk defa Fazlur Rahman’la ilgili bir
sempozyum düzenlendi. Kuşkusuz bu çok önemli ve dikkat çekiciydi. Ancak
sempozyumun İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nce değil, rektörlük,
yani Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik ve danışmanı Doç. Dr. Cafer Mum’un
özel gayretleriyle gerçekleşmesi çok daha dikkat çekiciydi. Cemil Çelik
Hoca tıpçı, Cafer Mum Hoca edebiyatçı... İnönü Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi’ndeki hocalar ise malumunuz İlahiyatçı… Ama iki gün boyunca
hemen hiçbir İlahiyatçı ortalıkta yoktu; ihtimal ki daha önemli işleri
vardı.
***
Sempozyuma yurt
dışındaki çeşitli üniversitelerden Prof. Dr. Ahmed Syafii Maarif, Prof.
Dr. Ernest Wolf Gazo, Asst. Prof. Dr. İmtiyaz Yusuf, yurt içinden ise
Fazlur Rahman’ın iki meşhur talebesi Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç ve Dr.
Bekir Demirkol ile Prof. Dr. İbrahim Özdemir ve bendeniz iştirak etti.
Buna mukabil Prof. Dr. Ömer Özsoy, Prof. Dr. İlhami Güler ve Prof. Dr.
Adil Çiftçi başlangıçta sempozyuma katılacaklarını bildirmelerine rağmen
son demde mazeret beyanıyla vazgeçtiler. Oysa Fazlur Rahman ismini
zikretmenin dahi günah sayıldığı bugünlerde Türkiye’deki bir üniversite
tarafından Fazlur Rahman adına sempozyum düzenlenmiş olması çok anlamlı
bir hadiseydi. Dolayısıyla hem bu sempozyumu düzenleyen hocalarımıza
şükran, hem de fikirlerinden çok istifade ettiğimiz üstada vefa borcu
olarak, iki el kanda da olsa programa iştirak bir zaruretti.
***
Her neyse, bendeniz
kendi adıma vefa borcumu ifa ettim; üstelik bu vesileyle Dr. Bekir
Demirkol Hoca’dan Fazlur Rahman’la ilgili özel bilgiler öğrendim.
Demirkol Hoca şunları söyledi: Fazlur Rahman’a göre en değerli ve önemli
tefsir kitabı Taberî’nin Câmiu’l-Beyân’ıdır. Tefsiri hedefinden saptırıp şirazesinden çıkarmanın tipik örneği ise Fahreddîn er-Râzî’nin Mefâtîhu’l-Ğayb’ıdır.
Fazlur Rahman pratik hayatında gelenekçi, mesela evinde yerel Pakistan
kıyafeti giyen birisidir. Kanaatkâr ve sufi-meşrep bir şahsiyettir…
Sigaraya düşkün birisidir; kalp krizi geçirdikten sonra zorunlu olarak
sigarayı terk etmiş ve fakat arada bir, “Bekir ver bir sigara deyip
yarıya kadar içmekten de vazgeçememiştir. Chicago’da Cuma namazlarını
Fazlur Rahman kıldırmış, Bekir Demirkol ve Alparslan Açıkgenç hocalar da
müezzinlik yapmıştır.
***
Tavzih notu:
Geçen haftaki yazımızın, “Namazda Kur’an’ın Farsça veya diğer
dillerdeki tercümesi okunabilir diyen İmam Ebû Hanîfe ve Hanefî fakihler
de Sünnîdir” şeklindeki kısmıyla ilgili olarak, “Ebû Hanîfe sadece
Farsça’yı zikretmiş; başka dillerden söz etmemiştir”, “Bazı Hanefî
âlimler İmam Ebu Hanîfe’nin bu görüşünden rücu ettiğini söylemiştir”
gibi itirazlar geldi. Öncelikle, geçen haftaki yazının, “Ebû Hanife’nin
namazda kıraat meselesiyle ilgili ictihadı doğru mu yanlış mı?” sorusuna
veya namazda kıraat konusuna değil, Ehl-i Sünnet bünyesindeki zenginlik
ve çeşitlilik olgusuna parmak bastığını belirtmek gerekir. İkinci
olarak, namazda kıraat meselesinde Farsça’nın yanı sıra Almanca,
İngilizce gibi diğer bütün diller için de ayrı ayrı ictihadda bulunmak
gerekmediğini anlamak için ortalama zekânın kâfi geldiği de bahusus not
edilmelidir. Üçüncü olarak, Ebû Hanîfe’nin söz konusu içtihadı Hanefî
mezhebinin kuruluş dönemindeki temel görüşlerini içeren zâhirü’r-rivaye
eserlerinde, yani İmam Muhammed’in el-Asl ve el-Camiu’s-Sağîr’inde, keza Cassâs’ın Muhtasaru İhtilâfi’l-Ulemâ’sı ve Ahkâmu’l-Kur’ân’ı, İmam el-Matüridî’nin Te’vîlat’ı
(A’lâ 87/18-19. ayetlerin tefsiri) gibi temel eserlerde “rücu” kaydı
olmaksızın zikredilir. Hülasa, ilmî ve entelektüel edep, bir yazının ana
konusunu bütünlük içinde anlamayı, dolayısıyla belli bir ifadeyi sağa
sola çekip hedef şaşırtmamayı ve malumatfuruşluk yapmamayı gerektirir.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 14 Mayıs 2016
Hocam öyle diyorsunuz ama Sempozyum neden "çağrılı" yapıldı. Cem Bey'e sorar mısınız? Bu üslup sitem ettiğiniz sonucu doğurdu maalesef... Selamlar.
YanıtlaSil