İslam’ın Altıncı Şartı: Haddini Bilmek!
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK - 12 Mayıs 2016
Dün akşam
yazıp arkadaşlar vesilesiyle internet ortamında yayımladığım “Dinî Alanda Gündemsiz ve Sermayesiz Kalmanın İlacı: Tarihselcilik ve Tarihselci Söyleme Laf Sokmak!” başlıklı yazımıza itiraz mahiyetinde birkaç haddini bilmezin sözde
yorumuna muttali oldum ve maalesef bu satırları yazma ihtiyacı duydum.
Öncelikle söz
konusu yazıya itiraz yorumu yazanların müşterek vasfının haddini bilmezlik
olduğunu vurgulamak ve İslam’ın altıncı şartının haddini bilmek olduğunu
hatırlatmak zorundayım. Hazretin birisi, “Neden
geveleyip duruyorsunuz. Caner gibi mertçe hakaret ve küfür etmeden
sinenizdekini neden dökemiyorsunuz ortaya…” diyor ve kendince anlamlı bir şey
yazdığını düşünüyor.
Sayın hazret, tarihselci söylemden daha açık bir beyan
tarzı var mıdır? Yani “Kur’an’ın îlâdan zıhara, haram ay hukukundan savaş,
ganimet ve köle hukukuna kadar birçok hükmü tarihseldir” demekten daha mertçe
bir görüş beyanı var mıdır? Buna karşılık, tıpkı sizin gibi tarihselci söyleme
karşı çıkanların dünkü yazımızda tek tek sıraladığımız Kur’an ahkâmını bugünkü
düzlemde nasıl uyguladıkları, ne zaman uygulamaya başlayacakları veya bu
hükümlerin uygulanması için ne yaptıkları sorusunu görmezden gelip, tek
kelimelik cevap verme ihtiyacı hissetmeyip meseleyi başka bir mecraya çekmesinden
daha namert bir yaklaşım var mıdır?
Bizi “Bu son atışma göstermiştir ki beşikten itibaren
din tahsil etseniz de "şüphesiz müminler kardeştir" sözünü idrak
edememişsiniz ki çıkıp TV'lerde saatlerce ne anlatıyorsunuz?” diye eleştiren zata
gelince, bu zatın bilmesi gerekir ki bu son atışmanın bizimle ilgili boyutu can
sıkıntısı yüzünden bir sataşma yazısı yazmak gibi bir şeytani ihtiyaçtan değil,
birilerinin televizyon kanallarında veya sosyal mecralarda bizim adımızı açıkça
zikrederek “tarihselcilik kâfirliktir” dercesine sürekli ama sürekli olarak istiskalde
bulunmaları karşısında sabır taşının çatlamış olmasından mütevellittir.
Dünkü yazımızın ilk kısımları niçin böyle bir yazı
yazma ihtiyacı duyduğumuzun anlaşılmasına kâfidir. Dikkat edilirse, televizyon
programlarında hiçbir isim zikrettiğim vaki değildir; buna mukabil pek çok
zevatın din konusunda birilerinin isimlerini zikrederek konuşmaktan başka bir
sermayesinin bulunmadığı da aşikâr bir gerçektir. Şu halde, olan bitenleri sağduyuyla yeniden
düşünüp değerlendirmek, kimin kardeşlik hukukuna re’sen saldırdığını iyi ölçüp
tartmak gerekir. Hoş, Cübbeli Ahmed hocaya intisap etmek de pekâlâ bir
alternatiftir. Tercih sizindir.
Son olarak, kendisini muhtemelen bizimle asker
arkadaşı sanan ve yine muhtemelen bu sebeple, “Delil getirdiklerin de doğru
olsa” diye yorum yazan hadsize gelince, bu hadsizin “tevhide gel tevhide”
ilahisini hatırlatan bir üslupla “Kur’an’dan konuş Kur’an’dan” diye yazdıkları,
kelimenin tam manasıyla acınası bir zavallılıktır. Bu hadsizin aklı sıra bize
eleştiri yazmadan önce, dünkü yazımızda tek tek sayılan Kur’an ahkâmının
evrensel tatbik alanlarını izah etmesi, ondan sonra ulema ve nesh konusunda
ahkâm kesmesi lazımdır. Ancak bu hadsizler familyası hadlerini bilmekten aciz
olduklarından böyle küstahlıkları marifet sanmaktadır. Ama ben yine de “Kur’an’dan konuş Kur’an’dan” diyen
bu hadsize, bir örnekle Kur’an’dan konuşayım.
Örnek: Necva
sadakası ayetleri (Mücadile 58/12-13).
Mücadile 12.
ayet: Ey Müminler! Peygamberle özel bir
konu hakkında konuşmadan önce sadaka verin. Böyle davranmanız sizin için son
derece nezih ve hayırlı bir iştir…
Mücadile 13. ayet:
Peygamberle özel bir konu hakkında konuşmadan önce sadaka vermekten yüksündünüz
değil mi? Madem yüksündünüz; o halde Allah da sizi bağışlayıp bu yükümlülüğünüzü
kaldırdı…
Soru 1: Necva
sadakası bugün kime verilecektir?
Soru 2: Hz.
Peygamber hayatta olmadığına göre söz konusu sadaka hususunda onun temsilcisi
kimdir?
Soru 3: Necva
sadakasıyla ilgili ikinci ayette, hükmün kaldırıldığına işaret edildiğine göre
bugün bu sadaka her kime verilecekse ilkin verilip sonra geri iadesi mi
istenecektir?
Soru 4: Sayın
evrenselciler ve ümmetselciler! Hayatınız boyunca bu ayetlerdeki hüküm
gereğince hiç necva sadakası verdiniz ve ikinci ayet mucibince bu uygulamadan
vazgeçtiniz mi?
Soru 5: İlk ayette
hüküm vaz edildiğine, ikinci ayette hükmün sona erdiğine işaret edildiğine göre
bu iki ayetten biri her halükarda işlevsiz değil mi?
Soru 6: Ümmet-i
Muhammed, nüzul döneminden bugüne değin necva sadakası ayetleriyle bir kez
olsun amel etmiş midir?
Soru 7: Hz. Ali’nin,
“Kur’an’da bir ayet var ki o ayetle benden önce benden sonra bir tek kişinin
amel ettiğini bilmiyorum. Söz konusu ayet necva sadakası ayetidir.” sözü ne
anlama gelmektedir?
Soru 8: Siz sayın evrenselciler ve diğer bütün müslüman
kitleler nüzul döneminden bugüne değin necva sadakası ayetlerindeki hükmü
tatbik etmedilerse -ki zaten ikinci ayet ilk ayeti hükümden düşürmüştür- buna
neshten başka ne denir?
Soru 9: Kendi
hayatınızda bir gün olsun uygulamadığınız, uygulama zemini bulamadığımız,
üstelik bu durumdan rahatsızlık duymadığınız halde gerek Kur’an, gerek ulema ve
gerekse nesh gibi konularda bu denli pervasızca konuşmanın âlemi nedir?
Merhaba Hocam,
YanıtlaSilGörüşlerinizi, yazılarınızı ve genel olarak çabanızı takdir ediyorum. Bu süreçte yaşanan diyaloglardan doğan tavrınızı da dikkatle takip ediyorum. Hakikati söyleyenlerin, hakikatli bir duruş sergilemeleri gerektiğine inanıyorum. Konsept olarak haklı olsanız da, tepkilerinizde agresifliğe kaymamanız ve üslubunuzu bozmamanız, vakarınızdan bir şey kaybetmemeniz açısından ve sosyal algınız açısından sanki daha iyi olur. Haddimize değil ama, müslüman bir kardeşinizden ufak not diyelim.
Hocam siz her yorum yazana cevap verdikçe,bu hadsizler de kendilerini tatmin için yazmaya devam edecekler.siz kendinizi bu kadar açıklamışken hala "ne demek istedigini,nerde durduğunu anlayamadım" demek, anlatamama değil anlayamama veya daha kötüsü art niyetli olma sorunudur.vesselam...
YanıtlaSilHocam, bunlar kuran tinercileri .laftan anlamazlar.Yorma kendini.
YanıtlaSilHocam bence biraz izin verin kendinize. Yazmayın, hiç olmazsa hemen yayınlamayın yazdıklarınızı.
YanıtlaSilHocam merhaba;
YanıtlaSilMücadile 12 ve 13. ayetler arasında belirli bir iniş süresi var olmalı, hemen ard arda inmiş olamazlar.
Mücadile 13. ayet mealini verirken : "...o halde Allah da sizi bağışlayıp bu yükümlülüğünüzü kaldırdı…"
demişsiniz.
Allah sadaka vermeyenleri bağışladığını söylüyor.
Ama bu yükümlülüğü kaldırdığını söylemiyor.
Sadaka yerine, o vermeyenlere, salat ve zekat öneriyor.
Artık başkaları da sadaka vermesin anlamı çıkartılabilir mi ?
Saygılarımla.
Müminler kardeştir yorumunun sahibi olarak tekrar birşeyler yazmak isterim.
SilMesela kendi yorumumu tekrar okuyunca, ben de sizinle aynı hataya düştüğümü görüyorum. Bu hataya düşmemenin yolunu kendim aynı yazı içinde söylemiş olsam dahi aynı hataya düşüyorum. Komik olmuş.
Demişim ki,
Fakat bu son atışma göstermiştir ki beşikten itibaren din tahsil etseniz de "şüphesiz müminler kardeştir" sözünü idrak edememişsiniz ki çıkıp TV'lerde saatlerce ne anlatıyorsunuz?
Sizin size yapılan eleştirilere verdiğiniz karşılıklar kadar sert olmasa da benim de bu sözüm aslında sert olmuş ki 9 düşünüp 1 konuş demişim, kendim 2 kere filan düşünüp konuşmuşum. Bu benim hatamdır mesela, bunun için özür dileyebilmeliyim, dilerim de. Ama bu özür cümlenin olması gerekenden daha sert olmasındandır, fikrim aynıdır. Bunca sene "sizler ancak kardeşsiniz" cümlesini milyon kere okumaya rağmen bunu yapamamanız da sizin yanlışınızdır. Tabii insan değişik anlardaki ruh haline veya biriktirdiklerine göre değişik tepkiler verebilir fakat yine de yarın öbürgün bir iftarda karşılaştığınızda göz göze bakamayacağınız şeyler yapmamanız gerekir. (Herkes için söylüyorum)
Hem ilk yazının hem bu yazının yorumlarına bakınca; sizin yazıdaki fazla sert üslubunuzun aynısının sadece bir fikrinizden dolayı size yapılması da çok anlamsız geliyor bana. Maalesef din alanındaki tartışmalar da Telegol programı seviyesine düşüyor, ne yazık.
Daha önce de söylediğim gibi benim olayım ne tarihselcilik, ne evrenselcilik. Sanırım akademisyenliğin yapısında bu var. Derine daldıkça boğulup büyük resimden uzaklaşmak. Size tavsiyem programlarda anlattığınız şeyleri arasıra açın bir minübüs/taksi şöförü, bir seyyar satıcı, sabahtan akşama kadar mesai saatleri şartlarında çalışan insanlar gözüyle dinleyin. Bizlerin derdinin tarihselcilik/evrenselcilik değil; mantıklı konuşan birinin söylediklerinden birşeyler anlama çabası olarak görün. Biz bir gün youtube'da Mustafa Öztürk yazıp bir video seyrediyoruz, ertesi gün Caner Taslaman diye aratıp bir şey seyrediyoruz, diğer bir gün namaz yazıyoruz aratıyoruz, başka bir gün "kurban var mı" diye aratıyoruz vs. Sizler arasındaki tartışmadan faydalanıyoruz, ama kavgalarınızdan hiç hoşlanmıyoruz.
Bir yazının altına yorum olarak, belki biraz belki biraz daha fazla "sert" fikir beyan etmiş insanlara haddini bilmezler demeyin bence, zira aynı şey neden sizin için geçerli olmasın? Had bir tek sizde varolan bir şey diye düşünmeniz ego'dan beslenen bir duygudur.
Evet, benim izlediğim kadarıyla tarihselcilik fikrine etraf biraz fazla sert çıkıyor. Bir fikre bu kadar kapalı ve tepkili olmak nedendir onu da anlamak mümkün değildir ama diğer yandan "kuran yeter" diyenlere de aynı şeyin yapıldığı da gayet açık. (hiçbirinin savunucusu değilim). Yani, sizin de size yapılanın aynısını yapmadığınızdan emin olmalısınız.
Sabır taşınızın çatlaması konusunda haklısınız, biraz fazla üstünüze gelindiği doğrudur ama yine de düzgün bir uslubu korumak had bilmenin şartlarındandır diyebilir miyiz?
İsim verdiğim vaki değildir demişsiniz, bu neden doğru olsun ki? Bence bu tartışma şöyle olsa çok daha iyi, kardeşçe ve samimi olurdu:
Caner bana bir yazısında demiş ki... Ama Caner bence bu böyle böyle. Mehmet bana bir yerde demiş ki...Ama Mehmet, burda fikir tartışıyoruz, böyle sert laflar beni yaralar.. vs vs.
Bence isim vermekte hiç sakınca yok, verin biz de takip edenler bilelim, anlayalım.
Bence kısa zaman içerisinde tarihselciler, evrenselciler, şucular bucular bir yerde buluşup çay içip "dini konuları tartışmak" yerine "dini konuları nasıl tartışmak" üzerine bir istişare yapmalısınız.
Hem bu yazınıza hem de önceki yazınıza yorum yapan arkadaşlara da tavsiyem "sakin olun" "fanatiklik yapmayın" "mustafacılık" "canercilik" vs gibi şeyleri hiç yapmayın. Benim anladığım kadarıyla din mustafalar, canerler yüzünden değil, mustafacılık, canercilik, şuculuk buculuk yapanlar yüzünden hep dibe vurmuş.
https://www.youtube.com/watch?v=-qcpvIbxdAA
SilVideonun ilgili kısmını bulamadım. Ancak görüşünüzü zaten hoca burada belirtiyor. İsabetli bir görüşte bulunmuşsunuz:" Peş peşe inmiş olamazlar." diyerek. Arada elbette belli bir süre var ve bu süre içinde peygamberimize soru sormaya gelen kişi sayısında da bir azalma olduğunu belirmişti hoca, yanılmıyorsam. Sizin de malumunuz üzere; elimizdeki Kur'an nüzul sırasına göre dizilmiş bir metin değil. Ayetlerin peş peşe olması sizi yanıltmasın.
Mustafa Öztürk'ten cevap:
SilBir meseleyi samimiyetle tartışana samimiyetle mukabele.
Mücadile suresi 13. ayetindeki "vetabellahu aleyküm" ifadesinin hem bağışlamak hem de yükümlülüğü hafifletme ve/veya kaldırmak anlamına geldiği hususunda bilgi veren tefsir metinleri aşağıdadır.
İbn Aşur: https://yadi.sk/i/K0ANjbmfrfn8C
Zemahşeri: https://yadi.sk/i/1G1Sm_2lrfn7w
Kurtubi: https://yadi.sk/i/O-6LH_eXrfn8A
Maturidi: https://yadi.sk/i/4Pbo42ucrfn84
Hocam bana cevap vermeniz bile lütuf oldu.
SilBen kim ilim sahibi siz kim.
Ama ilmi arıyoruz işte, nerde bulursak artık.
http://www.kuranmeali.com/elfaz.asp?sure=58&ayet=13
وَتَابَ (ve tâba) (ve affetti)
'affetmek-bağışlamak' aynı zamanda bir yükü hafifletmek / kısmen veya tamamen kaldırmak anlamını da içerir elbet.
Her halde sadaka vermeyenlerin affedildiği, yükümlülüklerinin kaldırıldığı anlamı çıksa bile,
başkalarının ve yine hitap edilen o sadaka vermeyenlerin, diğer seferlerde de sadaka vermesinler anlamı çıkmıyor.
Sadaka vermeyen/ veremeyenlerin affedileceği zaten 12. ayette var.
Bırakın nesh'i,
13. ayet 12'yi tamamlıyor.
Ayrıca sadaka peygamberimizin şahsına verilmediğine göre, günümüzde de ilgili özel/tüzel kişi ya da kamuya danışmanlık ücreti ve veya harç v.s. ödediğimize göre,
burada tarihsellik de göremiyorum.
En doğrusunu Allah bilir deyip teşekkür ediyorum, saygılarımla.
kamu işleri için gidip bir fakirin karnını doyurmuyorsun. parasını ver de öyle yapayım diyor adamlar. elmayla armutu karıştırmak böyle bir şey heralde.
SilSadaka veremeyene zekat öneriyor ha.
YanıtlaSilEn yakın mayis ayında cikacak kitabinizi,kuran tarihi,kuran deyimleri calisması,kissalar ve en onemlisi tefsirinizi dort gozle bekleyen bir okuyucu var burada...yillarca okumayi unutup sizin kitaplarinizla tekrar okuma arastirma ogrenme askinı yakalayan benim gibiler var bir de...siz sadece ilminizi konusturun hocam..bizim sizin ilminize ihtiyacimiz var..ilimden nasibini almayanları da duymayın gitsin..balık bilmesse halık bilir.Selamlar hurmetler sevgili hocam...
YanıtlaSilCan hocam, tek sermayeleri sizinle polemiğe girip ilim yaptığını zanneden ,kendilerini bu şekilde ispatladıklarını sanan ,lafı kalabalıklaştıran bu tiplerle bence hiç uğraşmayın. Kıymetli hocam.
YanıtlaSilSeval Yıldırım Elazığ
Her tepki vereni, her eleştireni peşinen kötü niyetli kabul edip sevdiğini koruma sendromu gibi bir şeye iyi bir örnek olmuş.
SilSöz gelimi benim sermayem 09:00-18:00 çalıştığım işime verdiğim emek. Polemiğin vs'nin nesi benim sermayem veya diğerlerinin sermayesi olsun? Bu kafayı bırakın. Bir düşünceniz varsa çıkın konuşun da blog yorumunda 3. sınıf avukatlık yapmak "laf kalabalıklaştıran tip" sınıfına daha iyi bir örmek olmuş sanki. Yanlış(?) düşündüğünde de doğru(?)düşündüğünde de hoca tabii ki kıymetli de sizin gereksiz yorumunuz pek kıymetli olmamış. -cılık yapmayın.
Modernist Kur’an Okumaları ve Aleviliğin Din Tasavvurları
YanıtlaSilMustafa öztürkün 22-NİSAN-2015 TEKİ YAZISINDAN BİR KESİT…
Bu yüzden, Kur’an’ın teşrii sisteminde nesh diye bir şey de söz konusu değildir. Necvâ sadakası gibi konularla ayetler her ne kadar nesh gibi görünse de ve tam olarak izah edilemese de “nesh yoktur” sloganından asla vazgeçilmemelidir.
Sevgili Mustafa abi 22-Nisan-2016 tarihli yazınızda bunu ifade etmişsiniz.
Abi şimdiki görüşünüz madde sekiz deki gibi Kuranda Nesh vardır mı olarak anlayalım..
Mustafa abi sizi takip edenler bu nesh konusunda sizi savunmak adına Nesh var demeye başladılar abi..
Bu konuya bir açıklık getirirseniz sevinirim abi..
Selametle güzel abim.
https://www.youtube.com/watch?v=-qcpvIbxdAA
Silbu video'da nesh konusunda düşüncelerini aktarmış Mustafa Öztürk bey. videonun yüklenme tarihi 12 mart 2015. 22 nisanda büyük bir düşünce değişikliğine gidip tam tersini savunması mümkün değil gibi. yani aslında daha öncesinde de nesh'in varlığını anlatan biriyken 1 günlüğüne değişmiş olamaz değil mi. o paragrafı tekrar okursanız baştan. o kısmın bir ironi olduğunu görebilirsiniz.
Allah razı olsun kardeşim. Mantığını şimdi anladım. Mustafa abi klasik nesh anlayışına sahip değil. Bir âyet diğer ayeti nesh eder söylemi yok diye biliyorum. Mücadele suresini örnek vermesi klasik nesh anlayışına yeşil ışık yaktı gibi geldi bana. Yoksa Mustafa abinin nesh anlayışı farklı ve bencede tutarlı bir görüş.. Rabbim Mustafa hocama gayret kuvvet versin..
SilAçıklamanız için de Teşekkür ediyorum size sevgili kardeşim. Allah sizden razı olsun.
Mustafa Hoca'yı 1 yıldan fazladır takip ediyorum. Bir kaç kitabını okudum,neredeyse tüm konuşmalarını dinledim. Kendisinin de bir konuşmasında belirttiği gibi, bazen uslup hatası yapabiliyor. Burayı okuyor sanırım. Bunu düşünerek yazıyorum. Örn: ilk ayetlerin Fatiha ayetleri olduğunu savunduğu bir konuşmasında Alak ayetlerini küçümseyerek konuşmuştu. Yine de ben özellikle Tarihselci ya da evrenselci ya da başka bir şey olduğunda günümüz müslümanın pratiğinde herhangi bir değişime sebep olmayacak tartışmalarda kendi düşüncesini söylerken, halkın gereksiz yere tepkisini çekmemek tabiri caizse fitili ateşlememek niyetiyle daha yumuşak bir uslup kullandığını düşünüyorum. Bu yüzden tv ya da bilgisayar başında, bizi tetikleyecek "helal be hoca", ya da "yok artık lan" dedirtecek şeyler duyamadığımızda hemen düşüncelerini net söylemiyor diye laf atıyoruz. Fakat sesini yükselttiği zaman da, dur hoca biraz haddini aşıyorsun diyebiliyoruz. Çünkü çok kolay. Bunca yıllık emek bence biraz da olsa saygıyı gerektiriyor.
YanıtlaSilKendisiyle tanışmam da Caner-Mehmet hoca ikilisi aracılığıyla olmuştu. Mehmet Bey, tv'de bir konuşmasında "kadını dövün" diyen ayeti meal ederken, bu kelime şu anlama da gelir. neden bu anlam da anlamıyoruz minvalinde bir yorum yaptığında. bunca zamandır yaşanmış bir kültürü işine gelmiyor diye hiçe saydığını o an farketmiştim. nette bu konuda araştırma yaparken, Mustafa Hoca'nın tv programındaki bu sözler nedeniyle yazdığı, Te'vilin belini kırmak yazısına denk geldim. Kadınları dövün diyen bir inanç algısı benim için hep soru işareti olsa da, oradaki o ibarenin böyle naif çeviri hareketleriyle bertaraf edilemeyeceğini, kuranın ilk yorumlayanın Mehmet Hoca olmadığını, böyle bir şeyin, büyük bir yanlış anlaşılma olmuş denilerek geçmişten silinip atılamacağını zaten kuranın ekseriyetle ataerkil yapıyı içselleştirdiğini (ve evrensel denilecekse böyle hep erkek egemen şeklinde konuşmaması gerektiğini) biliyorum. İşte bu benim için bir dönüm noktası oldu. Çünkü farkettim ki, kuran anlayışımız sağlam bir metodolojiden uzak, disiplinsiz ve başına buyruk şekilde oluşmuş. Belki çoğu sureden de bihaberiz. E pek de araştırma yapmıyoruz. Bir kitap gönderiliyor ve yıllar sonra diyoruz ki bu kitap bu tarihten sonra evrensel.(çünkü daha önce kitap şeklinde değil aslında) evrensel, yani yerden ve zamandan bağımsız. E kitaptan öncesi? O zaman başka evrensel yasalar varmış belli ki. evrensel ne demek belki bunu da bilmiyoruz. metodun dayandığı temel bu kadar zayıf işte. Mustafa Hoca da bunun hala ısrarla farkedilememesinden şikayetçi olsa gerek. Bu konularda konuşmalarında da, kitaplarında da verdiği referanslar ise kendisinin bir konuda bir şey söylemeden önce zaten hayli araştırma yaptırdığını gösteriyor. Benim için ayrı önemli bu. Zira Zemahşeri'den ve tefsirinden haberdar olmak, güneşin hareketinin kuranda olduğunu öğrenmekten daha ufuk açıcı emin olun.
Bana boş bilgi "!" vermek yerine, doğru bir iman anlayışını, dünyaya islam dünyası içerisinden nesne değil bir özne olarak bakabilmeyi, islam karakterinin ne demek olduğunu öğretmesi ve hatırlatması nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum. Kadın meselesi vb gibi kanayan yaralarımız olmasaydı belki evrenselcilik - tarihselcilik tartışması sadece kağıt üzerinde kalsa da olur denilecek cinsten olabilirdi. Fakat (en azından benim için) ipin ucu günümüzde çok önemli yerleri düğümlüyor. O yüzden dönüp çözmek lazım.
Değerli hocam "Tarihselci söylemden daha açık bir beyan tarzı var mıdır?" cümlenizde ki samimiyetinize ve dürüstlüğünüze güvenerek ve haddimi de bilerek bir iki konu hakkında ki net düşünce ve görüşlerinizi öğrenmek isterim.Birinci Kur'anda geçen tüm cümlelerin bizzat Allah tarafından Peygambere bir şekilde iletildiğini mi düşünüyorsunuz yoksa Peygamberin Allah'tan bir şekilde bağımsız ama yine de Allah'ın dinine bağlı olarak kendisi tarafından söylenen ayetler olduğuna mı? İkinci konu: Bir konuşmanızda Allah'ın insanlarla geçmişte olduğu gibi dünyanın farklı yerlerinde farklı zamanlarda hala bir şekilde iletişim kurduğuna inandığınızı ve tırnak içinde vahyin devam ettiğine değinmiştiniz, bu konuda ki net düşüncelerinizi de paylaşırsanız, gerçekten çok değerli olduğunu bildiğim vaktinizden 5-10 dakikasını ayırıp sizinle ilgili tam anlamlandıramadığım bu konulara cevap verme lütfunda bulunursanız gerçekten memnun olurum. Şimdiden Allah razı olsun.
YanıtlaSilHocam Allah size uzun ömür versin...sizden
SilÇok şey öğrendim kurana bakışım değişti... inşallah sizi ziyaret etmek nasip olur....
Bu tarihselciliğin amacını ve varmak istediği hedef hakkında beni biri bilgilendirebilir mi? Tarihselcilik neden var? Mustafa Öztürk'ün sorduğu 9 soruyu çok anlamsız buluyorum. Birileri çıkıp Mustafa hocaya Necva sadakasını kime verelim dedi de Mustafa hoca onlar tarihte kaldı mı demiştir? Mücadile 11-12 gibi ayetlerin bağlayıcılığı elbetteki ilk muhatapları ile alakalıydı. Bu demek değil ki bizi bağlamaz. Mustafa hoca okudu anladı tarihselci oldu. Öbürü okudu çok saçma buldu ateist oldu. Diğeri okudu ondokuzcu oldu. Yani ayetler hala hükmünü koruyor. O gün yüksünenler bugün başka şeylere dönüşüyor.
YanıtlaSil