“el-Hayâtü’d-dünyâ”
Kur’an’da sık geçen bir tabir olup, “burada, hâl-i hazırda yaşanan
hayat” anlamına gelir. Zayıf bir ihtimal olmakla birlikte, “dünya”
kelimesinin “değersizlik, bayağılık, alçaklık” anlamındaki “denâet”ten
türemiş olduğu varsayıldığı takdirde söz konusu tabir, “değersiz hayat”
gibi bir anlam içerir. Bazı ayetlerde “el-hayâtü’d-dünyâ”nın oyun,
eğlence, daha çok servet sahibi olmak ve bununla övünmek için adeta
yarışmak gibi vasıflarla anılması dikkate alındığında, “değersiz hayat”
şeklindeki mana takdirinin çok da isabetsiz olmadığı söylenebilir. Ancak
Kur’an’da zemmedilen hayat, uhrevî âleme kayıtsız kalan ve her şeyin
burada başlayıp burada bittiği düşüncesiyle, “gülelim oynayalım, kâm
alalım dünyadan” anlayışını kendine temel referans alan bir zihniyete
işaret etmektedir. Aksi halde Allah’ın her bir birimini ayet diye
nitelendirdiği varlık âleminin büsbütün anlamsız olduğunu söylemek
gerekir. Oysa Allah kâinatı boş yere (bâtıl) vücuda getirmediğini,
bilakis ulvî bir gaye için (bi’l-hak) var ettiğini bildirir. Bununla
birlikte pek çoğumuzun, “Hiç ölmeyeceğini düşünen biri gibi çalış, yarın
ölecek biri gibi de tedbirli ol (Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın
ölecekmiş gibi ahirete çalış)” ifadesinin sadece ilk kısmına tekabül
eden bir hayat sürdüğünü teslim etmek gerekir.
***
Dünyaya ve fani hayata
abanarak yaşamanın gerçekte ne ifade ettiği hususunda Alman filozof
Arthur Schopenhauer’in her biri birer motto tarzındaki ifadelerinden bir
kısmını aktarmak faydalı olabilir. Schopenhauer hayata karşı
pesimisttir. Hayatı acılarla dolu bir feryat, dünyayı sefalet vadisi
olarak gören Schopenhauer’in bu perspektifi Kur’an’ın
“el-hayâtü’d-dünyâ”ya yüklediği menfi anlamla örtüşür mahiyettedir.
“Maddi dünyanın gerçekleri çok fazla harici önem taşıyabilir; fakat söz
konusu olan deruni anlam ise bu bakımdan hiçbir kıymet-i harbiyeleri
yoktur… Bu hayatta her şey dünya mutluluğunun boşa çıkmaya yahut bir
vehim olarak anlaşılmaya yazgılı olduğunu ilan eder” diyen
Schopenhauer’e göre hayat kendisini gerek büyük gerek küçük meselelerde
sürekli bir hile ve desise olarak sunar. Vaatte bulunduysa sözünde
durmaz; ta ki arzu edilen şeyin ne kadar az arzu edilmeye değer olduğunu
gösterinceye kadar…
Hayatımız öncelikle
bize başka bir şeyle değil, ancak bakır bozukluklarla yapılmış bir
ödemeye benzer; bizim bu ödemeye karşı bir alındı makbuzu vermemiz
gerekir. Bakır bozukluklar günler, alındı makbuzu ölümdür… Biz insanlar
kasabın gözlerini süzüp önce birini, ardından diğerini seçtiği kırda
oynayan kuzuları andırıyoruz; çünkü iyi günlerimizde bizi tam da bu anda
hangi felaketin pusuda beklediğini, hangi hastalık, sefalet ya da
kaza-belanın birdenbire bastırmak için hazırlandığını bilmeyiz. Hâl
böyleyken, tarih bize milletlerin hayatlarını gösterir ve fakat
savaşlardan başka anlatacak bir şey bulamaz.
***
Herhangi bir insan
hayatının mutluluğu, neşe ve zevkleriyle değil, onun için aslında müspet
şeyler olan hüzün ve kederin yokluğuyla ölçülür. Bedensel zevk
bakımından insanın hayvandan farklı veya üstün bir yanı yoktur. Her zevk
her zaman ancak yarım zevktir; her tatmin kendi rahatsızlığını, her
rahatlama yeni endişeleri ve sıkıntıları davet eder… Çoğu insan
hayatının sonuna gelip de geriye dönüp baktığında bütün ömrü boyunca ad
interim (muvakkaten) yaşadığını görecek ve dikkat etmeksizin bakıp
geçtiği şeyin hayatın ta kendisi olduğunu görecektir. Hal böyleyken, ne
doymaz bir varlıktır insan! Ulaştığı her tatmin yeni bir arzunun
tohumudur; insanın ebediyen doyurulamaz arzuları sonsuzdur…
Gençliğimizin
başlarında hayatımızın geleceğini düşünürken perde açılmadan evvel bir
tiyatronun önünde oturan ve büyük bir mutluluk, heyecan ve istekle
başlayacak oyunu bekleyen çocuklara
benzeriz. Perde açıldığında olacakları bilmemek bahtiyarlıktır. Şayet ileride olacak şeyleri önceden görebilseydik, çocuklar bize kimi zaman masum mahpuslar ya da hayata mahkûm edildikleri halde bunun ne anlama geldiğini fark edemeyen mahkûmlar gibi görünebilirdi. Böyleyken yine de her insan ihtiyarlık çağlarına ulaşmayı ister... Bu dünyada mutlu bir hayat imkânsızdır; insanın erişebileceği en iyi, en fazla şey, bütün insanlığın hayrına olacak bir yolda ezici talihsizliklere, bunaltıcı güçlüklere karşı mücadele eden ve her ne kadar eline sadece önemsiz bir ödül ya da hiçbir şey geçmese de sonunda bundan galip çıkan kimsenin yaşadığı gibi kahramanca bir hayattır.
benzeriz. Perde açıldığında olacakları bilmemek bahtiyarlıktır. Şayet ileride olacak şeyleri önceden görebilseydik, çocuklar bize kimi zaman masum mahpuslar ya da hayata mahkûm edildikleri halde bunun ne anlama geldiğini fark edemeyen mahkûmlar gibi görünebilirdi. Böyleyken yine de her insan ihtiyarlık çağlarına ulaşmayı ister... Bu dünyada mutlu bir hayat imkânsızdır; insanın erişebileceği en iyi, en fazla şey, bütün insanlığın hayrına olacak bir yolda ezici talihsizliklere, bunaltıcı güçlüklere karşı mücadele eden ve her ne kadar eline sadece önemsiz bir ödül ya da hiçbir şey geçmese de sonunda bundan galip çıkan kimsenin yaşadığı gibi kahramanca bir hayattır.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 29 Ekim 2016
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/schopenhauerin-gozuyle-el-hayatud-dunyanin-anlami-2463
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/schopenhauerin-gozuyle-el-hayatud-dunyanin-anlami-2463
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder