Genelde
İslam dünyası, özelde Ortadoğu coğrafyası mütemadiyen yüksek gerilim
üretiyor. Bilhassa dinî ve mezhebî görüş ayrılıkları kaşınarak gerilim
daha da tırmandırılıyor. Bu yakıcı sorun şu tür sorular üzerinde kafa
yormayı kaçınılmaz kılıyor: İslam dünyasındaki yüksek gerilimin
düşürülmesi için neler yapılabilir? Din referanslı radikalleşme
eğilimlerini besleyen kaynaklar nelerdir? İslamofobinin yükselişi ile
mezhebî gerilimler arasında ne tür bir ilişki ve etkileşimden söz
edilebilir? Müslüman kardeşini önce tekfir, ardından katledecek bir ruh
haline sahip olmanın psiko-sosyal temelleri nedir? Mezhepçiliği kırmak
için mezhepliliğe yaklaşım tarzı nasıl olabilir?
***
Kanımca gerek mezhebî
ayrışma gerek radikalleşme noktasında dinî kaynaklardan ziyade
motivasyonlar ve küresel angajmanlar daha belirleyici faktörlerdir;
bizatihi din ve dinî metinler ise kullanışlı araç mesabesindedir. Hatta
tarihî tecrübeden hareketle denilebilir ki din mevcut toplumsal ve
siyasal duruma göre ya dirlik ve düzeni pekiştirme ya da kaosu körükleme
gibi farklı işlevler kazanan bir gerçekliktir. Daha açıkçası, İslam
dünyasında güçlü bir siyasi düzen ve nizam bulunduğunda, din
statükoculuğa hizmet riskine rağmen düzen ve nizamı pekiştirici bir
çimento işlevi görebilir; ama diğer yandan da tıpkı bugün yaşandığı
üzere İslam dünyasının farklı coğrafyalarında kargaşa hüküm sürerken
çatışma ve ayrışma aracına dönüştürülebilir. Bu durum mezhepler için de
geçerlidir. Güçlü bir siyasi ve toplumsal istikrar ikliminde mezhepler
İslam âlemi için zenginlik olabilirken veya en azından böyle algılanmaya
müsaitken, aksi durumda farklı mezhebî kimlikler ve aidiyetlere sahip
Müslüman grupların geriye dönük hesaplaşma ve çatışmasının başat
unsurlarından biri olarak manipüle edilebilir. Bu vesileyle mezhebî
ayrışmadan rant devşirme hususunda İran’ın ve Şia’nın eline kimsenin su
dökemeyeceği özellikle not edilmelidir.
***
Gerek din referanslı
radikalliğe savrulmaların, gerekse farklı mezhep ve meşreplere sahip
Müslüman gruplar arasındaki ihtilaf ve çatışmaların daha ziyade Ortadoğu
merkezli olması, din ve mezhep olgusunun siyasi kargaşa ve kaosun hüküm
sürdüğü vasatlarda ayrışma ve çatışma aracına dönüştüğü tezini
desteklemektedir. Müslümanların dünya üzerindeki en büyük siyasi gücü
olan Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekildiği günden bu yana devam eden
Ortadoğu merkezli kaosta küresel ve emperyal angajmanların çok önemli
rol oynadığı şüphesizdir. Ancak Müslümanların bu angajmanlara açık ve
kolayca ayartılmaya teşne olmasının genel anlamda ümmetin ruh sağlığının
bozulmasıyla yakından ilgili olduğu da belirtilmelidir. Bununla
birlikte din referanslı radikalleşme ve şiddetin İslam dünyasında daha
ziyade kimlikleri reddedilen, yaşam alanından itilip güçsüzleştirilen ve
bu yüzden hem kimliğini ispat hem de kendine güç ve nüfuz alanı açma
hedefine odaklamış çevrelerce başvurulan bir yol olduğu gözden
kaçırılmamalıdır. Zira meşru yoldan hedefe ulaşmanın hem daha maliyetli
hem de daha fazla mesai gerektirdiği malumdur.
***
Öte yandan günümüzde
dinî-mezhebî radikalleşmenin yaygınlaştığı kuşkusuzdur. Bu olguyu
besleyen faktörlerden biri, tek hakikatçi söylemin giderek güç kazanması
ve çok sayıda taraftar bulmasıdır. Şiî dünyasında siyasetle iç içelik
arz eden ruhânî hiyerarşinin dinî bilgi ve düşünce alanında tek
hakikatçiliği dayatarak farklı görüş ve yorum kültürünü ortadan
kaldırdığı söylenebilir. Ancak bu durum sadece Şiî dünyası için geçerli
değildir. Zira bugün Sünnî dünyada da tek hakikatçi dinî söylem üreten
ve dindarlık ölçümüyle ilgili tartışmaları körükleyen hareketler hiç de
az değildir. Ne var ki tek hakikatçi dil ve söylem aynı dinin
müntesiplerini birbirine düşürüyor. Durum böyle olunca herhangi bir dinî
yapıya veya anlayışa yönelik eleştirel bir değerlendirme, o yapı ve
anlayış nezdinde kin ve nefretle karşılanıyor, hâliyle mesele
“müsâdeme-i efkâr” meselesi değil, bir anlamda şeref ve haysiyet
meselesi gibi algılanıyor.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 12 Kasım 2016
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/yuksek-gerilim-sorunumuz-2576
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/yuksek-gerilim-sorunumuz-2576
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder