Türkiye’nin
çok yoğun terör saldırılarıyla baş etmeye çalıştığı şu zor zamanlarda
ülke gündemine birtakım tuhaf haberler de düşüyor. Bu tür haberler
arasında İslam, kadın, evlilik, cinsel istismar, töre cinayeti gibi
meseleler genellikle başı çekiyor. Yaklaşık bir ay kadar önce hükümet
tarafından cinsel istismar suçuyla ilgili bir yasa teklifinin gündeme
getirildiği, bu teklifin bazı çevrelerce “tecavüzcüye af” olarak
değerlendirildiği ve sonunda teklifin geri çekildiği hepimizce malumdur.
Geçen aylarda “İlahiyat fakültelerinde karma eğitime son” kampanyasının
gündeme geldiği de biliniyor. Fakat ne tuhaftır ki karma eğitimle
ilgili sakıncalar(!) sanki bir tek ilahiyat fakültelerindeki erkek ve
kız öğrencileri ilgilendiriyor. Her nedense bizim mahallenin
haremlik-selamlıkçı babayiğitleri tıp, eczacılık, hukuk gibi
fakültelerde de karma eğitimi sonlandırma teklifinde bulunma cesareti
gösteremiyor. Yine ne hikmetse herkes ilahiyat fakültelerine operasyon
çekmeye hevesleniyor. Bu durum, 1949’dan beri ilahiyat fakültelerinin
siyasi bir lütuf olarak algılanması ve dolayısıyla ilahiyatçı camianın
“ezik” (Başına vur, ekmeğini elinden al) muamelesine tabi tutulması ile
ilgili görünüyor.
Kütahya Belediyesi’nin yeni evlenen çiftlere dağıttığı Evlilik ve Aile Hayatı
adlı kitap birkaç gün önce nurtopu gibi kucağımızda bulduğumuz yeni
gündem maddemizi oluşturuyor. CHP’li bir milletvekili Meclis kürsüsünden
AK Parti sıralarına gösterdiği kitap hakkında, “Kadına davar muamelesi
yapan, ahlak ve vicdan dışı bir kitaptır bu” diye konuşuyor ve bu kitabı
dağıtan belediye hakkında soruşturma açılmasını talep ediyor. Derken,
Diyanet İşleri Başkanı konuya müdahil oluyor ve “Kitapta tartışmaya
neden olan bütün hususlar yanlış geleneklerin din haline gelmesinden
kaynaklanıyor” şeklindeki çok temkinli ifadesiyle kitaba muhalefet şerhi
koyduğunu ihsas ediyor. Hâsılı, İslam ve kadın konusuyla ilgili bu tür
tartışmalar hiç bitmiyor, bilakis olmadık zamanlarda tekrar tekrar
karşımıza çıkıyor.
Kadın konusunda
Diyanet ve ilahiyat gibi kurumlardan sadır olan resmî ve gayr-i resmî
açıklamalar sadra şifa olmuyor; çünkü konu genellikle savunmacı
yaklaşımla izaha çalışılıyor. Üstelik çok kere İslam’da kadın
meselesinin ne olduğundan ziyade, ne olmadığından söz ediliyor. Gerek
geleneksel fıkıh müktesebatında kadına biçilen rollerden hareketle çok
eşlilik, küçük kızlarla evlilik gibi meseleleri dinî-ahlâkî norm gibi
anlatan, gerekse bu konuda anlatılanların evrensel değer yüklü olduğunu
savunan sayısız dindar erkek ve kadın ise, “Sen sekiz-on yaşındaki
kızını ilköğretimden alıp kocaya verir misin?” şeklindeki evrensellik
testi sorusuna ya cevap vermekte isteksiz davranıyor ya da kemküm
tarzındaki cevaplarla, “Benim kızım hariç!” demeye çalışıyor.
Gelenekçi anlayışta
İslam ve kadın eksenli meseleler temelde ontolojik kısıtlılık ve
noksanlıkla izaha çalışılıyor. Erkek cinsine ilişkin problemler ise
genellikle modern çağın sosyolojisine ve toplumsal dinamiklerine
bağlanıyor. Hâliyle, erkek cinsinde ontolojik kusurdan pek bahis
açılmıyor. Ama gelin görün ki Türkiye ortalamasından yüksek düzeyde
eğitim-yaşam standardına ve aynı zamanda dinî duyarlığa sahip olan
birçok kadın kendilerine biçilen toplumsal cinsiyet rollerinden
rahatsızlık duymanın yanında bu rollerin dinî referanslara
dayandırılmasına da açıktan veya zımnen itirazda bulunuyor. Ancak böyle
bir itiraz söz konusu kadınları toplumsal tabanda yaygın kabul gören
geleneksel din formasyonuyla ve hatta Kur’an’la karşı karşıya getiriyor.
Hem kamusal alandaki konum ve rollerden memnun olmamak hem de klasik
fıkıh normlarına ve Kur’an’daki lafzî talimatlara sadakatten ayrılmamak
çok zor bir açmaz gibi görünüyor.
İşte tam bu noktada,
“Nasıl bir Kur’an yorumu arzu ederdiniz?” diyen modernist yaklaşım
imdada yetişiyor. Bu yaklaşımda modern çağ, insanlığın en yüksek terakki
seviyesi gibi değerlendiriliyor. Hâliyle Kur’an yorumunda modern
çağdaki hâkim değerler ve normlar temel ölçüt alınıyor, ilgili ayetler
de bu normlar uyarınca yorumlanıyor. Dolayısıyla Kur’an’ın kadınlarla
ilgili bir beyanı modern dünyadaki hâkim değerler ve normlarla
çatıştığında, bu çatışma söz konusu normlar lehine ortadan kaldırılmaya
çalışılıyor. Bu yüzden de ilgili ayetlere esnek, yumuşak, tabir caizse
“sakıncasız” anlamlar yüklemeye azami özen gösteriliyor.
Sonuç olarak,
gelenekçi anlayış on dört asır önceki sosyolojiyi evrenselleştirirken,
modernist anlayış şimdiki sosyolojiye bu tür bir değer yüklüyor. Ancak
her iki anlayış da Kur’an’daki her bir hükmün insanın temel varlık
yapısına, dinî ve ahlâkî değer skalasına atıfta bulunmadığı, özellikle
toplumsal düzen ve hukuk alanıyla ilgili birçok hükmün sosyolojik bağlam
ve durumla ilgili birer “örf” (maruf) olduğu gerçeğini gözden
kaçırıyor. Bu yüzden de lafzî talimatın ardındaki maksadın ne olduğu
meselesi çok kere ıskalanıyor ve neticede ya Kur’an’daki her bir hükmün
bugün de lafzî mucibince uygulanması gerektiğinden dem vuruluyor ya da
bugünkü değerler Kur’an metnine dayatılıyor. Kısacası, gelenekçi anlayış
Kur’an’ın nazil olduğu dönemdeki sosyolojiyi, modernist anlayış ise
bugünkü sosyolojiyi din zannediyor. Oysa Kur’an’ın kendi beyanlarından
neyin din neyin sosyoloji, neyin değer, neyin durum olduğunu anlamak hiç
de zor görünmüyor. Ne var ki ya şeriata sımsıkı sarılmış pozu vererek
muhafazakâr camianın ya da sırf “Kur’an İslam”ından söz ederek laik
seküler camianın gözüne girmek söz konusu olduğunda bizim bu
söylediklerimiz hiçbir kıymet ifade etmiyor.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 24 Aralık 2016
Sayın yazar makalesinde "Ancak her iki anlayış da Kur’an’daki her bir hükmün insanın temel varlık yapısına, dinî ve ahlâkî değer skalasına atıfta bulunmadığı..." diyor. Oysa ki Kuran-ı Kerim'in pek çok ayetinde insanın temel varlık yapısı çok açık bir şekilde anlatılmaktadır: örneğin “Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir eğilimle bir yana yönelip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Barışı esas alıp sakınırsanız, ALLAH çok affedici, çok merhametli olacaktır”. (Nur 129). Ayete dikkat, çok isteseniz de birden fazla eş arasında adaleti asla sağlayamazsınız diyor Rabbim.
YanıtlaSil