Felsefeci Ahmet
İnam Hoca’nın bir büyük iddiası var, “mutsuzluk ahlaksızlıktır” diye.
Hoca bu iddiasını şerh ederek kitaplaştırdı. Daha açıkçası, Yıldız Işık,
İnam Hoca’yı mutsuzluğun ahlaksızlık olduğu fikri etrafında konuşturdu
ve bu konuşmaları derleyerek “Mutsuzluk Ahlaksızlıktır&Yaşam Üstü
Söyleşiler” adıyla yayımladı. Işık’ın “pek çokları gibi düz akademisyen
felsefeci olmadığı ve filozofların bayiliğini yapmadığı için kimileri
onun için felsefenin palyaçosu ya da ekşi sözlükte “Felsefenin Müslüm
Gürses’i” dese de benim gibi dışarlıklı alaylı olarak felsefe ile
ilgilenen insanlara felsefeyle tanışma, hayatında felsefeye yer açma
şansını veren insandır” diye tanıttığı İnam Hoca’ya göre “ahlak
yaşamının hedefi mutluluktur; ancak bu söz “mutluluk ahlakına göre
yaşamalıyız” anlamı taşımamaktadır.
***
İnam Hoca’nın hayat ve mutluluk felsefesi
gayet sade ve basittir. Aslında her neyle ilgili olursa olsun felsefe
basit ve sade bir şekilde formüle edilmelidir. Gerçi çok bilmiş sözde
entelektüel tipler -ki bu tiplerden oldum olası çok huylanırım- bunu
çocuksuluk ve çocuksu dille anlatım kapsamında değerlendirebilir; fakat
gerçekte her kim felsefe yapmak adına çok sofistike tarzda konuşmaya
çalışıyorsa ya anlatmak istediği konuya hâkim değildir ya da sükseli
retorik üretme peşindedir. Asıl konuya dönersek, İnam Hoca “Mutsuzluk
ahlaksızlıktır” babında şunları söylemektedir: “Düşünen, araştıran,
soruşturan, eleştiren insanın mutsuz olması gerektiğine inanılır.
Dünyadaki gidişe aklı eren insan, oradaki akıldışı akışı, haksızlığı,
sömürüyü, acıyı, iletişimsizliği, kısacası dünyadaki cehennemi görür ve
mutsuz olur. Aydın mutsuzdur; gördüğü karşısında, gördüğünü düzeltmeye
çabalamasındaki yetersizliği karşısında mutsuzdur. Düşününce mutsuz olur
insan; bir anlamda nasıl düştüğünü görmüştür, kendinin ve insanlığın.
“Düşünüyorum, o halde mutsuzum” der. Mutsuzluk dünyayı değiştirmenin bir
gerekçesi, hatta itici gücü ve enerjisi olur. Mutsuzluk, uyumamanın,
uyanıklığın, isyanın, eleştirinin bir itici gücüdür. Mutsuz,
bilinçlidir, bilgilidir, asidir. Oysa mutlu, tam bir salaktır. Düşünme
gücünden yoksun, bilgisiz olduğu için mutludur. Aydın mutlu olamaz; o
denli çok kaygısı, içinden bir türlü çıkamadığı kendisine, düzene,
düzenin değiştirilmesine ait sıkıntıları vardır ki mutlu olması
olanaksızdır. Boş kafalı, yaşamayı yüzeyden alan, sorumsuz, bencil
insanlar ise mutluyum diye dolaşırlar.”
İnam mutluluk ve mutsuzlukla ilgili bu
genel anlayışa karşı çıkar. “Akıllı mutsuz, salak mutlu” savı ona göre
yaşama beceriksizliklerinin bir avuntusudur. Evet, dünyada bir zulüm,
haksızlık, sömürü düzeni olduğu açıktır. Mutsuz olmamız, kahır çekmemiz
için sayısız gerekçemiz vardır! Olup bitenin acı verici durumu
karşısında mutsuz olmak insana daha fazla yakışan bir şey değil midir?
İnam’a göre değildir! Mutlu olmak, insan olma bilincine sahip herkesin
bir sorumluluğudur. Ancak mutluluk denen şey avunma, aldanma,
görmezlikten gelme, sorunlardan kaçma yoluyla pollyannacılık oynamak
değildir. Aldanma sonucu mutluluk sözde mutluluktur… Mutsuzluk aslında
yaşama beceriksizliğidir. Mutluluk ise iç ve dış özgürlüğe kavuşabilmede
bir dönüm noktasıdır. İç dünyamızın, düşünce ve duygu dünyamızın
bağımsızlığı, insanlarla kurduğumuz ikili ilişkilerin, toplumsal
ilişkilerin özgürleşebilmesinde önemli katkısı olan bir güçtür.
Hedeflerimize, düşlerimize, ütopyamıza bizi ulaştırabilme gücüdür. Bu
gücü anlayamamak, bu güce bigâne kalmak elbette sorumsuzluktur.
Dolayısıyla mutsuzluk ahlaksızlıktır. Mutluluk ise yaşamaya hazır
olmadır: Geçmişi üstlenip, eleştirip, eleyip, yorumlayıp, geleceğe doğru
yürüyebilme durumudur. Ortalık güllük, gülistanlık olduğu için değil;
savaşta, kavgada, kuşkuda, zulüm görmede de mutlu olunur. Mutluluk bir
haz hali değil, bir karakterdir. Mutlu insan bu ahlaki karakteriyle,
başına gelmiş ve gelecek olanları yaşar. Dünyadaki sorunları ele
almanın, tavır koymanın, gerçekliğe yönelmenin, kimi eylemlerin
çekirdeğini taşıyan bizim karakterimizdir. Karakterimiz mutluluk
karakteri ise gelip geçici mutsuzluklarımızı görmezden geliriz; onları
simyacı gibi mutluluğa dönüştürmeye çaba sarf ederiz.
***
Birkaç gün önce Twitter’da paylaştığımız
ifadelere de atıfla konuyu toparlarsak, dünya ve hayat ne çok gücenip
içerlenmeye ve ne de çok sevinmeye gelir. İnsan bu dünyevi hayat
sahnesinde kolay tükenip bitmez; acı, gam ve kedere hayli dirençlidir.
Öyle ki birçok insanın hayatı taş fırın gibidir. Sürekli olarak acı ve
gam pişirir ve olanca acıyı habire yedirir. Buna rağmen salt hayat
“mutsuz oldum” demeyi hak edecek kadar kıymetli bir şey değildir.
Nitekim Kur’an’ın “oyun ve eğlence” nitelemesiyle salt dünyevi hayata
biçtiği değer de aynı noktayı işaretlemektedir. Hayata anlam katan en
önemli şeylerden biri, Allah’ın bizi yaratmasındaki en temel
hikmetlerden biri olduğuna inandığım iyilik ve ahlaki değer üretmek,
başka insanların hayat hatıralarında hayırla ve mutlu bir tebessümle yâd
edilecek güzel izler bırakmak olsa gerektir… Öte yandan, Allah biz
insanoğluna, “Hazıra konun; benim vücuda getirip inşa ettiğim her şeye
hiçbir emek sarf etmeden sahip olun” buyurmuyor. Bilakis “Siz de taş
üstüne taş koyun” istiyor. Ama taş üstüne taş koymak, din üzerinden
didişmekle, bizim gibi düşünmeyenlere küfretmekle olmuyor. Taş üstüne
taş koymak iyiliği çoğaltmaya çalışmakla oluyor. Kaldı ki insanlar artık
mutlu olmak, dini de huzur ve mutluluk imkânı olarak yaşamak istiyor.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 19 Ocak 2019
Rabbim arkadan gelenler arasında hayırla anılmamızı hepimize nasip etsin inşallah. Allah razı olsun değerli hocam
YanıtlaSil