Takdir edersiniz ki bu denli yoğun ilgi
ve alakaya kayıtsız kalamazdık; bu yüzden istedik ki biz de bu gazeteyle
birazcık ilgilenelim… Ben özellikle yakından ilgilenme hakkımı sonraki
haftalara erteliyorum ve bu hafta Merhum Necip Fazıl’ın Hakikat gazetesi
ile (Bugünkü Türkiye gazetesinin selefi) nasıl ilgilendiğini belgeleyen
metni nakletmekle yetiniyorum.
Necip
Fazıl Büyük Doğu dergisinin Şubat 1971 tarihli sayısında yayımlanan
‘Müstahak Oldukları Cevap’ başlıklı yazısında “Hakikat isimli hakka
hıyanet gazetesi” diye tanımladığı mezkûr gazete hakkında şöyle diyor:
Birinci yazımızda… Davamızın sadece haini olmak mevkiinde, hakikat
katili Hakikat gazetesini, İslâm’ın nereye, hangi dalâlet kutbuna kadar
alet edildiği noktasından teşhir ederek müminleri uyandırmaktı. Bazı
devlet dairelerinde bedava dağıtılmaktan öteye hiçbir satış ve sesi
olmayan, fuhuş gazetelerinden daha iğrenç ve küfür organlarından daha
zararlı bu kâğıt parçasını, bir hiç ve sıfırdan ibaret kendi nefsi için
değil, tek nüsha satmasa bile, memlekette İslâm’ı nerelere kadar düşüren
bir neşir vasıtası bulunduğunu göstermek için, sırf prensip bakımından
ele almıştık. Bir de bu gazetenin başındaki, sonradan “İbn Sebe”den daha
alçak olduğunu gördüğümüz şahsın (Hüseyin Hilmi Işık), Necip Fazıl ile
aynı kapıya bağlılık iddiasına rağmen, bu havsala yakıcı ve beyin
törpüleyici haltları nasıl karıştırabildiğinden doğan bir hayret ve
dehşettir ki bizi bu harekete zorlamıştı. Malûm şahıs, Büyük Veli’ye
[Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Üçışık Efendi Hazretleri] mensup bulunduğu
yalanından devşirilme manevi kredi sayesinde, şeriat bütününden zerre
feda etmez bir kişi görünmenin imtiyazıyla, durup dururken “Şeriat
istenemez, teokratik idare özlenemez!” sloganıyla din düşmanlığını
ilandan kaçınmayan bir Başbakan’a (Süleyman Demirel) sadece iman
vesikası vermekle kalmıyor, ona mason diyenlerin kâfir ve yardımcı
olmayanların dinsiz olduğunu iddiaya kadar varıyor, onu desteklemeyi
ibadet derecesine çıkarıyordu.
Kendisine,
hakkında kaleme aldığımız yazının haberini verdik ve müdafaasını
istedik. Büyük Veli’nin yakın akrabası ve gerçek bağlılarından nicesinin
bu adamı bir sahtekâr olarak tavsif ve tasvir etmelerine rağmen, onlara
mukavemet ediyor, ithamlarına katılamıyor ve açıkça gördüğümüz bu
yazılara karşı gözlerimize inanamaz gibi oluyorduk. Karşılaştık. Merkum
şahıs, bin dereden su getirdikten sonra, aynı dalâlet tavrına Büyük
Velî’yi ortak gösterecek korkunç bir denaet ve şenaat edası takınmaktan
çekinmedi ve bize, ikinci sayımızda neşrettiğimiz, riyakârlık ve
sahtekârlık şaheseri mektubu yazdı.
Hakikat
katili ve Hak haini, bu zamana kadar Necip Fazıl’a hiçbir dinsiz,
Yahudi, mason, komünist ve devrimbazın çatmadığı şekilde kâbuslara bile
sığmaz isnat ve iftiraların türlüsü ve taarruz lisanlarının en
mülevvesiyle mukabeleye kalkıştı. Necip Fazıl’ı, Yahudilerden para alan,
içki ve kadın meclislerinde Necmeddin Erbakan’la karşılıklı kumar
masasında bir tip olarak tasvir etmeye yeltendi. Necmeddin Erbakan’ın
arkasına bir çift abdest takunyası koymakla da kâfirlerin müslümanlara
bakışını tam benimsemiş oldu. Necip Fazıl dururken Necmeddin Erbakan’ı
karıştırmasına ne lüzum vardı? Vardı; çünkü emir babadan geliyordu ve
Demirel aleyhtarı olarak bir taşla iki kuş vurulmasını hedef
tutuyordu... Bütün bunları tertipleyen münafıklar şahı, necaset
faresinden daha pespaye maşasına bunları yaptırdıktan bir gün sonra da
Başbakan’ı niçin tuttuğunu izah ederken, buna Büyük Velî’yi senet
gösterecek derecede din, iman, hayâ ve ahlâk kaybına uğramaktan
korkmadı…
(1) Bu gazetenin
[bugünkü Türkiye gazetesinin selefi Hakikat gazetesi] rolü, kendisini
din fetvacısı yerine koyan bir sahtekâr [hattata sahte ilmî icazetname
yazdıran sahte mürşit Kimyager Albay Hilmi Işık] marifetiyle her ân,
dine taarruz eden bir Başbakan’a iman ve İslâm vesikası vermek, yani
iman ve İslâm’ı para karşılığında satmaktır!!! (2) Bu gazetenin
başındaki başsız adamın rolü, seneler senesi İslâm yolunda faydalı
eserler neşrettiği hissini verdikten sonra, paranın kokusunu alır almaz
topyekûn itikat ve ameline kıymış olmaktan ibarettir!!! (3) Bu adam,
Büyük Velî’ye mensup olmadığı gibi, ondan aldığı icazetname dahi
sahtedir. Bu adamda en küçük ilim ve fikir haysiyeti de yoktur ve
eserleri kelimesi kelimesine intihal, hırsızlamadır!!! (4) Bu adam, din
düşmanlığıyla maruf bir mizah gazetesinin sarhoş ve serseri, kubur
faresinden daha çirkef ressamını maşa diye kullanacak derecede adi ve
haysiyetsizdir!!!
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 22 Şubat 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder