Ali
Şeriatî’nin “Fâtıma Fâtıma’dır” demesi gibi, Ali de Ali’dir. Hz. Ali’yi
anlatmaya hacet yoktur. Mâlik el-Eşter ise Hz. Ali’nin çok sadık bir
taraftarı ve cengâver kumandanıdır. Cemel, Sıffîn, Nehrevan savaşlarına
katılıp önemli görevler üstlenen, özellikle Sıffîn savaşında Hz. Ali’nin
süvari ve piyade kuvvetlerini kumanda eden Eşter bu savaşın ardından
Mısır valiliğine tayin edilmiştir. Muaviye’nin gönderdiği bir adam
tarafından zehirlenerek öldürülmüş ve bazı Şiî kaynaklara göre Muaviye,
Eşter’in ölüm haberini alınca, “Ali’nin iki sağ kolu vardı. Biri (Ammâr
b. Yâsir) Sıffîn’de kesilmişti, diğeri de bugün kesildi” demiştir. Hz.
Ali, “seyfullah” diye andığı Mâlik el-Eşter’e Mısır valiliğine atanması
vesilesiyle bir emirname göndermiştir. Şerif er-Radî’nin Nehcü’l-Belâğa
adlı eserinde nakledilen, yakın geçmişte Mehmet Akif Ersoy tarafından
“Hz. Ali’nin Bir Devlet Adamına Emirnâmesi” başlığıyla Türkçeye çevrilip
neşredilen bu emirname günümüz siyaset sosyolojisi açısından da son
derece önemlidir. Aşağıdaki pasajlar metnin ne kadar önemli olduğunu
anlamaya kâfidir:
Ey Mâlik! Halkın her
kesimine daima sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla yaklaşmak gerekir.
Zayıf insanların üzerine yırtıcı hayvanlar gibi gitmemek, onların mal
ve eşyalarına el koymayı ganimet saymamak gerekir. Halk iki kısımdır.
Bir kısmı mümin insanlardır ki bunlar senin din kardeşlerindir. Halkın
bir kısmı da zimmîlerdir ki bunlar da tıpkı senin gibi Allah’ın
kullarıdır. Hata ve kusurlarının Allah tarafından affedilmesini istemen
gibi sen de idaren altındaki insanların bilerek veya bilmeyerek
işledikleri hataları affetmelisin…
Ey Mâlik! Yöneticiye
en ağır yük oluşturan zümre, yakın çevreyi sarmış adamlardır ki bunlar
aslında iyi gün dostlarıdır. Bunlar zor zamanlarda hemen hiçbir yardımda
bulunmadıkları gibi adaletin tesisine de engel olurlar. İstediklerini
alma hususunda halktan daha çok baskı yaparlar. Kendilerine verilen
imkânlara razı olmazlar, şükürden anlamazlar… Oysa İslam toplumunun ana
gövdesini oluşturan, dini koruyan ve din düşmanlara karşı vaziyet alan
insanlar halk tabakasıdır. Bu yüzden kalbin ve sevgin halktan yana
olmalıdır.
Ey Mâlik! Yakın
çevrende kümelenmiş insanların sana yağcılık yapmalarına, yüzüne karşı
seni pohpohlamalarına, yapmadığın güzel işleri sana mal edip nefsini
okşamalarına izin verme. Bilesin ki fazla övgü insanı kibre yönlendirir,
gaflete düşürür. Ayrıca iyilik eden ile kötülük işleyeni eşit tutmaman
gerekir. Çünkü bu eşit muamele iyi insanları iyilikten vazgeçirir, kötü
insanları da kötülüğe dadandırır… Yöneticilerin sorumsuzca davranan
birtakım özel dostları vardır ki bunlar halka zulmeder, insanları
insafsızca ezmeye çalışırlar. Bu zulmü önlemek için, yakın çevrende
dolaşan dostlarına ve hısımlarına devlet imkânlarından yararlanma hakkı
vermemelisin. Kimi insanlara küçük de olsa farklı muamele yapmak tüm
halkın tepkisine yol açabilir.
“Bana başvuran
insanların problemlerini yakınlarım aracılığıyla çözerim. Onlardan
aldığım destekle memleketi idare ederim” diyen idarecilerin bu tür
beylik laflarına kulak asma. Önemli merkezlerin yöneticiliğini isteyen
zümrenin sürekli talepte bulunmasına asla müsaade etme. Aksi halde söz
konusu taleplerin karşılanması o yöneticilerin maddi servet
biriktirmesine vesile olur; ama bunun sana hiçbir getirisi olmaz.
Üstelik ağır yük dünyada ve ahirette senin üzerinde kalır. Bu yüzden
uzak yakın ayırımı yapmadan herkesi hakkı kabule zorlaman, neye mal
olursa olsun özel ve yakın dostlarına da aynı hassasiyetle yaklaşman
gerekir. Halkın hakkını hukukunu gözet. Şayet halk senin birtakım
haksızlıklar yaptığını düşünüyorsa, özür beyan ederek halkın bu zannını
bertaraf et.
Ey Mâlik! Halkı
affetmenden dolayı pişmanlık duyma; cezalandırmandan dolayı da sevinip
gururlanma. Bir de sakın, “Ben güçlüyüm, emrederim, halk bana itaat
eder” deyip halkın üstüne çullanma. Çünkü bu tarz bir duygu ve düşünce
kalbi ifsat eder, inanç zafiyetine yol açar. Saltanatından dolayı asla
övünme. Allah’ın azamet ve kudretine benzemekten korkmalı ve böyle bir
düşünceye kapılmaktan uzak durmalısın.
Ey Mâlik! Tayin
ettiğin yardımcı, memur, asker ve polis tarafından fakir ve güçsüz
insanlara reva görülen zulüm ve baskının önüne geçmelisin. Korku ve
şiddeti ortadan kaldırıp sertlik ve otoriterliği kendinden uzak
tutmalısın ki insanlar seninle yüz yüze korkmadan, çekinmeden rahatça
konuşabilsin…
Ey Mâlik!
Mahkemelerdeki davaların sonuçlarına ve yargıçların tutum ve
davranışlarına çok dikkat etmelisin. Zira bu din bozuk düzen anlayışının
bir uzantısı olarak şerir insanların elinde esir oldu. Ne acıdır ki bu
şerir insanlar din namına istediklerini yapıyorlar ve dini kullanarak
dünyalık toplamanın yolunu buluyorlar.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 29 Temmuz 2017
Zaman ve isimler değişiyor ama adetler değişmiyor.
YanıtlaSil