Silahlı
kuvvetlerimiz Suriye’nin Afrin bölgesinde yuvalanan ve özellikle
ABD’nin sırt sıvazlamasıyla kendilerinde büyük güç vehmedip her geçen
gün daha da şımaran terör şebekelerini ortadan kaldırmak üzere geniş
kapsamlı bir askerî harekât başlattı. Duamız ve dileğimiz ordumuzun bu
harekâtı en kısa zamanda muvaffakiyetle sonuçlandırmasıdır. Suriye
meselesinde ABD’nin aşiret organizasyonuna dahi yakışmayacak savrukluk
ve sarsaklıkla yürüttüğü saçma sapan politikalar Rusya Dış İşleri Bakanı
Lavrov’un dediği gibi Türkiye’yi en sonunda çileden çıkardı ve bu durum
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle kendi göbeğimizi kendimizin
kesmesini kaçınılmaz kıldı. Ne var ki Afrin harekâtı başlar başlamaz
kadrolu etki ajanları(mız) sosyal medya mecralarına akın edip kara
propaganda kampanyasına başladılar. Daha açıkçası bir taraftan FETÖ
mankurtları, diğer taraftan PKK, YPG, PYD yandaşları Afrin harekâtında
sivillerin katledildiği, Suriye’nin toprak bütünlüğüne göz dikildiği
yönünde mesajlar paylaşarak etki ajanlığı mesleğini icraya koyuldular.
Solcu ya da İslâmcı yazar çizer, akademisyen, sanatçı gibi farklı
kimliklerle tanınan “aydın” etki ajanları(mız) ise “Türkiye’ye tehditte
bulunmayan, Suriye toprağı olan Afrin’e silahlı müdahalenin bölgemize ve
ülkemize barış ve güvenlik değil, daha büyük sorunlar, yıkım ve acı
getireceğini, Kürt yurttaşlarımızı da yürekten yaralayacağını biliyoruz”
gibi fiyakalı ifadelerle bezeli bir mektup kaleme alarak Afrin
harekâtına derhal son verilmesi talebinde bulundular. Ne var ki bugün
böyle bir talepte bulunan sayın “aydınlar”ımızın PKK, PYD, YPG gibi
simbiyotik terör şebekelerinin sayısız vahşet ve cinayetleri karşısında
niçin hep suskun kaldıkları halen meçhulümüzdür. Yine bu sayın
“aydınlar”ımızın birkaç gün önce Kilis’teki tarihî bir camiye roket
atanlara mektup yazma ihtiyacı duyup duymadıkları da ciddi merak
konusudur.
***
Etki ajanlığı kavramı
dezenformasyon ve kara propaganda gibi yöntemlerle kitlelerin duygu,
düşünce ve davranışlarını etkileme, yönlendirme ve provoke etme
faaliyetlerini ifade eder. Necip Hablemitoğlu’nun yıllar önce söylediği
gibi bugün artık hedef ülkelere yönelik istihbarat, ajitasyon ve
provokasyon faaliyetlerinde deşifre olma riskine girilmemektedir. Bu tür
işler genellikle doğrudan ya da dolaylı olarak gönüllü işbirlikçiler ve
taşeronlara sipariş edilir. Bunlar literatürde “etki ajanları” ve/veya
“nüfuz casusları” diye nitelendirilir. Etki ajanlığı kimi zaman belli
kitlelerin etnik köken hassasiyetleri kaşınarak toplumsal zeminde kin ve
husumet ortamı yaratılması, kimi zaman da bugün olduğu gibi devlet
politikasının güdümlü olarak saptırılması şeklinde icra edilir. Etki
ajanları profesyonel, satın alınabilir aydın ve amatör muhip
(sempatizan) olmak üzere üç farklı tipolojiden oluşur. Profesyoneller
yurtiçinden veya yurtdışından seçilip devşirilir ve bilahare kendi
ülkelerinde özel eğitime tabi tutulup yetiştirilir. Satın alınabilir
aydınlar ise özellikle ulus devlete geçiş aşamasının sancılarını çeken
toplumlarda en çok rastlanan kategori olup belli ölçüde borsa değerini
haizdir. Amatör muhiplere gelince, bunlar hedef ülkelerde kitle
iletişim, eğlence ve eğitim araçlarından kolayca etkilenen tüketici
güruhlara karşılık gelir. Parasal güç ya da siyasal nüfuz için güçlü
devletlerin himayesi altına girmeye can atanların yanı sıra sözgelimi
bir “green card” hatırına ulusal onurundan gönüllü olarak
vazgeçebilenler bu güruha dâhildir.
***
Etki ajanlığı
faaliyetlerini planlama ve tatbik mevkiine koyma hususunda ABD’nin eline
su dökülemeyeceği şüphesizdir. Başta CIA olmak üzere muhtelif lobiler,
üniversiteler ve düşünce kuruluşlarının kesintisiz olarak Türkiye ve
Ortadoğu ülkelerine yönelik siyaset ve hükümet ayarları, darbe
organizasyonları ve etki ajanlığı stratejileri geliştirmek gibi
konularla yakından ilgilendikleri iyi bilinmektedir. ABD özellikle Trump
iş başına geldiği günden itibaren haritası pusulası olmayan, hiçbir
ahlâkî ilke ve değer tanımayan bir haydut şebekesince yönetilen ülke
görüntüsü vermektedir. Türkiye ise ne yazık ki etki ajanlarının cirit
attığı bir ülke görünümündedir. Başta Gezi olayları olmak üzere 17/25
Aralık süreci ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü gibi bir dizi kritik olayda
özellikle içimizden devşirilmiş etki ajanlarının sosyal medya
mecralarında ne haltlar karıştırdıkları hafızalarımızdan henüz silinmiş
değildir. Kadrolu etki ajanları(mızdan) hatırı sayılır bir kısmının
hemen hiçbir prestiji olmayan bir basın ödülüne râm olmak, Amerika ya da
Avrupa’daki bir düşünce kuruluşundan davet almak, uluslararası düzeyde
bir workshop programına katılmak gibi çok ucuz fiyatlar mukabilinde
kolayca devşirilebilmesi gerçekten acı vericidir.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 27 Ocak 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder