Birkaç
gün önce bazı dostların daveti üzerine kayıt dışı bir sohbet meclisine
katıldık. Mecliste ciddi ilmî-felsefî alt yapı gerektiren bazı dinî
meselelerden bahis açıldı. Derken, nasıl olduysa söz döndü dolaştı ve
yaratılışın gayesi, insanın varlık âlemindeki yeri, varoluşun anlam ve
değeri gibi büyük meselelere geldi. Ardından Nûr-ı Muhammedî (Hakikat-i
Muhammediyye), Levlâke, Kenz-i Mahfî gibi kavramlarla çerçevelenmiş
Allah, varlık, nübüvvet tasavvurlarının kritiği gündeme geldi.
Meclisteki pasif tepki manzarası gösterdi ki bu topraklardaki müslüman
halkın genel dinî düşünce dünyası ve muhayyilesi önemli ölçüde söz
konusu kavramlar ekseninde şekillenmişti.
***
Osmanlı’dan günümüze
intikal eden dinî-tasavvufî kültürdeki baskın motifler Ahmediyye,
Muhammediyye, Envâru’l-Âşıkîn, Kara Davud, Delâilü’l-Hayrât, Mızraklı
İlmihal, İmâdü’l-İslâm, Vesîletü’n-Necât gibi popüler dinî edebiyata
aittir. Şifahi kültürün olmazsa olmazlarından biri olan sohbet
meclislerinin vazgeçilmez unsurları arasında yer alan ve halk
muhayyilesinin şekillenmesinde son derece etkili olan bu eserlerin
önemli bir bölümü, tıpkı Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât’ı (Mevlid)
gibi Hz. Peygamber’e yönelik derin sevgi ve saygının destansı bir dille
anlatımına dairdir. Dolayısıyla popüler dinî edebiyatta temel hedef
okuyucunun sahih dinî bilgi sahibi olmasından ziyade, manevi iştahın
kabartılıp coşkunun kışkırtılmasına yöneliktir. Gerçi bu tür eserlerin
satır aralarında, tıpkı Mevlid’in mirac bahrindeki “bî-hurûf u lafz u
savt ol Padişah, Mustafa’ya söyledi bî-iştibah” ifadesi gibi, kelâmî
açıdan derinlikli önermeler de zikredilir; fakat sonuçta genel
muhtevanın sahih bilgiden ziyade, menkıbeler ve mitolojik hikâyelerle
bezeli olduğu tartışma götürmez bir gerçektir.
Müslüman halkın manevi
duygularını coşturmak ve özellikle Peygamber sevgisini diri tutmak gibi
amaçlarla telif edilen bu eserlerdeki hissî içerik, “Mecaz, ilmin
elinden cehlin eline düşerse hakikate inkılap eder” sözünü hatırlatır
biçimde, sanki ilmî içerik gibi bir hüviyet kazanmıştır. Hâliyle, âlemin
yaratılışındaki gayeden peygamber telakkisine kadar birçok konuyla
ilgili dinî tasavvur büyük ölçüde duygusal edebiyat üzerine kurulmuştur.
Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için, XV. yüzyıl Osmanlı mutasavvıfı
Yazıcızade Mehmed Bîcan’ın Muhammediyye adlı eserinden birkaç kısa
alıntı yapmak faydalı olur. Müellif, Osmanlı dinî-tasavvufî kültürünün
şekillenmesinde hayli etkili olan bu eserinde meşhur “levlâke”
rivayetinden hareketle, kâinattaki en büyük ruhun Hz. Muhammed’in ruhu
olduğunu ve ilâhî izinle bütün her şeye bu Muhammedî ruhun hayat
verdiğini söyler. Hz. Muhammed’in ruhu yaratıldığında Hz. Âdem henüz
su-çamur evresindedir. Hz. Âdem’in cennette işlediği günah Hz.
Muhammed’in hatırına affedilmiştir. Hz. Âdem’in Havva ile nikâhında
ödemesi gereken mehir Hz. Muhammed’e on defa salât-ı selam getirmesidir.
Öte yandan Hz.
Muhammed dua edince ebeveyni dirilir ve her ikisi de kelime-i şehadet
getirdikten sonra tekrar can verip cennete sevk edilir. Aynı şekilde
amcası Ebû Tâlib de diriltilir ve Hz. Peygamber’e iman ettikten sonra
tekrar can verir. Cebrail, Hz. Peygamber’i, “Evvel sensin âhir sensin,
zâhir sensin bâtın sensin” -ki bu sıfatlar Kur’an’da Allah’ın sıfatları
olarak zikredilir- diye tebcil eder. Hz. Fâtıma vefat edince, Hz.
Peygamber kabirden elini dışarı çıkartır ve Hz. Ali’ye, “Kızımı benim
yanıma defnedin” diye işaret eder. Hz. Ali ikindi namazını fevt edince,
Hz. Peygamber güneşe talimat verir ve onu geri çevirir. Hesap günü her
bir günahkâr müminin yerine bir Yahudi ve bir Hıristiyan cehenneme
gönderilir. Hz. Peygamber cennette Firavun’un karısı Âsiye ve Hz.
Meryem’le evlenir, bu vesileyle düğün merasimleri de tertip edilir.
Cennetteki her erkeğe beş yüz huri, dört bin bakire, sekiz bin dul olmak
üzere toplam 12.500 kadın verilir.
Terğib-terhib
zaviyesinden bakıldığında bu tür masalsı hikâyelerin manevi iştahı
kabartmak gibi bir amaçla anlatılması az çok anlaşılabilir bir durumdur.
Lakin edebî hikâyelerin sahih bilgiye dayalı dinî hakikatler gibi
algılanıp böyle bir algı üzerine peygamber tasavvuru oluşturulmasının
bizi hurafe müptelası kılacağı da kuşkusuzdur. İslam öncesine uzanan
Şaman kültürü bakiyelerimiz hesaba katıldığında hurafe düşkünlüğümüzün
tadından yenmez hale geleceği de kuşkusuzdur. Bu sebeple, gerek sağlıklı
bir peygamber tasavvuru oluşturmak gerekse Hz. Peygamber’in dinî-ahlâkî
rehberliğinden nasipdar olmak gibi esaslı bir niyet ve gayretimiz
varsa, o zaman, “Bu kadar coşku kâfi” deyip tez elden sağlıklı
kaynaklarla haşir neşir olmak lazımdır.
***
Kur’an’ın
rehberliğinde Hz. Peygamber’in ideal örnek oluşturduğu müslümanlık ve
ahlâkî dindarlık tecrübesinin görece popüler bilgi kaynakları söz konusu
olduğunda, İmam Nevevî’nin günlük hayatta her bir müslümanın kendine
kılavuz edineceği ayetler ve hadisleri derlediği Riyâzü’s-Sâlihîn adlı
eseri özellikle tavsiye edilir. İkinci bir önemli eser İmam Buhârî’nin
güzel ahlaka dair hadisleri muhtevi el-Edebü’l-Müfred’idir. Bir diğer
klasik eser Mâverdî’nin Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn’idir. Müellif bu eserin
“İlim” başlıklı ikinci bölümünde ilmî alanda özgürlüğü savunur. Aklî ve
ilmî temellerden yoksun kuru iddialara yaslanarak ilmî konularda ahkâm
kesmenin ve herhangi bir görüşü bir çırpıda kabul veya reddetmenin son
derece yanlış tutumlar olduğunu vurgular. Buna bağlı olarak her konuda
taklit ve taklitçiliği olumsuzlar. Özellikle bir görüş ve düşüncenin
doğru veya yanlış olduğunu ortaya koyma hususunda kendi aklını rafa
kaldırıp başka bir merciiye sığınanları kınar.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 20 Ocak 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder