İnsan Allah’ın Halifesi/Vekili midir?


İslam âlimleri Bakara 2/30. ayette insana izafe edilen halifelik vasfının ne manaya geldiği hususunda hayli kafa yormuşlardır. Pek çok âlime göre insan kendinden önce yeryüzünde bulunan cinlerin yerine getirildiği için Âdem ve zürriyyeti “Cinlerin ardından gelip onların yerine geçenler” anlamında “halife” diye adlandırılmıştır. Bu görüş kapsamında eski İran mitolojilerine de atıfla insan soyunun “Hinn, “Binn”, “Tamm”, “Ramm” gibi kadim varlıkların halefi olduğu ve bu yüzden “halife” diye adlandırıldığı gibi görüşler de ortaya atılmıştır.

Tasavvufî gelenekte ise özellikle Gazâlî hem “Ona ruhumdan üfledim” (Hicr 15/29) ayetinden hem “Allah Âdem’i kendi suretinde yarattı” hadisinden hareketle insan soyunun “Allah’ın halifesi” uvanına layık olduğu fikrini savunmuştur. Ancak Bakara 2/30. ayette meleklerin dilinden de aktarıldığı gibi yeryüzünde fesat çıkarıp kan döken bir varlığa Allah’ın halifesi unvanı vermek ciddi şekilde problemlidir. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî bu sorunu fark etmiş olmalı ki “Allah’ın halifesi” unvanına başka bir anlam yüklemiştir. 

İbnü’l-Arabî’ye göre Allah’ın halifesi, isim ve sıfatlarıyla kendisinde en mükemmel biçimde tecelli ettiği “İnsân-ı Kâmil”dir. Mülk Allah’ındır, “İnsân-ı Kâmil” de bu mülkte Allah’ın vekilidir. “İnsan-ı Kâmil”den maksat ise tevhid açısından da sıkıntılı muhtavaya sahip olan ve tasavvufî literatürde “ehadiyet mertebesinin bâtını”, “Allah isminin mazharı” gibi tanımlamalara konu olan “Hakikat-i Muhammediyye” telakkisidir. 

Sonuçta kim ne derse desin, hiçbir insan Allah’ın halifesi, vekili değildir. İnsan soyu Allah’a ibadet ve taaatla mükelleftir. Allah “rab” (efendi, sahip), insan “abd” (kul) olduğuna göre Âdemoğluna nispet edilen halifelikten maksat, yeryüzünü ilâhî irade doğrultusunda mamur kılma yükümlülüğünü taşımaktan ibaret olsa gerektir. Ancak insan soyu bu yükümlülüğün gereğini ifa etmemiş, edememiştir. Hatta Sebe 34/20. ayette Sebe halkına göndermede bulunan, “İblis onlarla ilgili iddiasında haklı çıktı” mealindeki beyan, neredeyse insanoğlunun çoğunluğu hakkında geçerli hâle gelmiştir.

Prof. Dr. Mustafa Öztürk – 18 Aralık 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder