Tanatofobik (Ölümfobik) Müslümanlık

Tanatofobi, ölüm korkusu demektir. Kişisel gözlemlerime göre günümüzdeki müslümanların hatırı sayılır bir kısmı tanatofobiktir. Yani ölümle yüzleşme konusunda hayli korkak ve ödlektir. Buna mukabil pek çok ateist varoluş macerasının bu dünyada başlayıp bu dünyada bittiğine inanmasına rağmen ölüm karşısında daha yürekli bir tavır takınabilmektedir. İhtimal ki bu yüreklilik ölümü de tıpkı doğum gibi doğal bir şey olarak görmekle ilgilidir. Ahiret inancına sahip müslümanlar ile ilâhî referansa dayalı hiçbir inancı bulunmayan ateistlerin ölüm konusundaki tutumları birbiriyle kıyaslandığında ortaya çıkan sonuç tam bir ironidir.

İnançlı insanlardaki ölüm fobisinin ardında birkaç faktörün mevcudiyetinden söz edilebilir. İlk faktör, müslümanların ahirete iman ettiklerini söylemelerine rağmen kalbî bir amel olan imanın gerekli kıldığı güven duygusundan uzak olmaları, dolayısıyla ahireti öbür ucundan ışık görünmeyen zifiri karanlık bir tünele girmek gibi algılayıp ister istemez hep dünyada kalmayı arzulamaları ve dört elle dünyaya sarılarak yaşamaya çalışmalarıdır. 

İkinci faktör, bilerek isteyerek dünyevileşme hastalığına yakalanmaktır. Bu hastalığa yakalanmanın yolu dünyaya haddinden fazla anlam/değer yüklemek ve hayatı tûl-i emellerle sürüklemektir ki bunun kaçınılmaz sonucu da ölümü hiç hatırlamamaya çalışmaktır. 

Üçüncü faktör, özellikle dinî tebliğ ve vaaz edebiyatında çok fasih ve belağatli bir korku diliyle ballandıra ballandıra cehennem ve azap tasvirleri yapmak, yani öteki dünyayı -haşa- ilâhî şiddet dünyası olarak tanımlamaktır. Bu korku dili ölüm vakasını insanın başına gelebilecek en büyük bela, ölüm sonrasını da korkunç azap ve işkence süreci olarak tanımlar ki bu tanımlama ister istemez yüreklerdeki engin ilâhî rahmet ve mağfirete nailiyet ümidini buharlaştırır. 

Sonuçta müslüman kişi dünyevi hayat karnesindeki kırık notları da dikkate aldığında ölüm tecrübesinden alabildiğine ürküp korkar. Bu yüzden de bir an önce Rahmet-i Rahmân’a ve uhrevi mükâfata kavuşma ümidini canlandırmaya azmetmek yerine hiç istifini bozmadan kendini bu dünyanın hengamesine râm olmaya zorlar ve hemen her fırsatta daha uzun yaşamanın yollarını arar. Böylece patolojik bir hâlet-i rûhiyeyle tanatofobik bir şahsiyet olup çıkar.

Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 12 Aralık 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder