Bu
yazının başlığı 28 Nisan-09 Mayıs 2017 tarihleri arasında üç ayrı
üniversitemiz tarafından gerçekleştirilen üç sempozyuma atıfta
bulunmaktadır. Dini Temsil sempozyumu Atatürk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi tarafından 28-29 Nisan 2017 tarihlerinde Erzurum Nene Hatun
Kültür Merkezi’nde, Makâdısî Tefsir (Modern Dünyada Kur’an’ın Yeri:
Makâsıdî Tefsire Doğru) konulu uluslararası sempozyum 29 Mayıs
Üniversitesi Kur’an Araştırmaları Merkezi (Kuramer) tarafından 29 Nisan
2017 tarihinde İstanbul’da, İslam ve Yorum başlıklı uluslararası
sempozyum ise İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından
Malatya’da gerçekleştirildi. Son zamanlarda giderek yoğunlaşan sakil din
söylemlerinin boğucu havası içinde bir nebze rahat nefes almamıza
vesile olan bu üç ilmî faaliyetin gerçekleşmesine ön ayak olan değerli
hocalarımız ve meslektaşlarımıza, özellikle de Atatürk Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Öge ve Doç. Dr. Hanifi
Şahin’e, başta Prof. Dr. Ali Bardakoğlu olmak üzere tüm Kuramer
ailesine, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay ve İlahiyat
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fikret Karaman’a şükranlarımı arz ediyorum.
***
Öte yandan, 03 Mayıs
2017 tarihinde “Günümüz İslam Düşüncesinin Sorunları” konulu bir konferans için bizi üniversitelerine davet edip çok büyük bir
konukseverlikle ağırlayan Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü sayın
Prof. Dr. A. Kemal Çelebi, rektör yardımcısı sayın Prof. Dr. Muzaffer
Tepekaya ve Yrd. Doç. Dr. Ferhat Berber’e de tüm içtenliğimle teşekkür
ediyorum. Ayrıca 04 Mayıs 2017 tarihinde Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi’nde gerçekleştirilen “Tefsir Geleneğinde Akıl” konulu programa
bizi davet eden Doç. Dr. Kasım Küçükalp ile bu programa iştirak eden
diğer hocalarımız ve lisansüstü öğrencilerimize de can-ı gönülden
şükranlarımı arz ediyorum. Son olarak, Malatya’daki İslam ve Yorum
sempozyumu vesilesiyle Malatya İlahiyat, Ensar ve İlim Yayma
Vakıflarınca düzenlenen “Günümüz İslam Toplumunda Ahlak” konulu panel
programına katkı veren tüm yetkililere teşekkürü borç biliyorum. Bütün
bunların yanı sıra, 28-29 Nisan 2017 tarihlerinde 16. Bursa Edebiyat
Günleri kapsamında tertip edilen “27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a Darbe
Edebiyatı” konulu sempozyuma katılamayışımdan ötürü, değerli büyüğüm
Metin Önal Mengüşoğlu’ndan özür diliyor ve affımı istirham ediyorum.
Bahsi geçen
sempozyumların muhtevasına dair birkaç kelam etmek gerekirse, öncelikle
dini temsil konusunda söylenmesi gereken ilk söz şöyle formüle
edilebilir: Dini temsil, Allah’ı ve mutlak hakikati temsilden öte, on
beş asır boyunca müslümanlarca yorumlanmış ve yaşanmış dinin (tedeyyün)
ilâhî rehberliğe uygunluk sorunu açısından değerlendirilmesi gereken bir
meseledir. Kur’an’da şâhid, şehîd (tanık) gibi kelimelerle atıf yapılan
“temsil” aslında bilfiil tanıklığı, olunması gereken yerde olmayı, yani
müslüman olma ve müslümanca yaşama taahhüdünün gereklerine harfiyen
uymayı ifade etmektedir. Bu anlam belirlemesi dini temsilin ontolojik ve
pratik boyutuyla ilgilidir. Temsilin bir de epistemolojik ve teorik
boyutu vardır ki bu boyut daha ziyade dinî bilgi, kaynak gibi konularla
ilişkilidir.
Makâsıdî tefsir,
Kur’an’ın ne söylediğinden hareketle ne söylemek istediğini, başka bir
deyişle, Kur’an’ın Hz. Peygamber ve ilk müslüman neslin hayat tecrübesi
içerisinde ete kemiğe bürünmüş özgün anlamlarında mündemiç olan
külli/tümel manaları yakalamayı ve bunları günümüz dünyasına taşımanın
imkânları üzerine imal-i fikirde bulunmayı ifade eder. Bu vesileyle,
modern dönem İslam dünyasında makâsıd temelli Kur’an okumalarının hayli
zayıf ve cılız olduğunu belirtmek gerekir. Bu sorunun temel
sebeplerinden biri, nascı-lafızcı hâkim dinî anlayışın baskısı, hatta
İmam Şâfiî’nin Hanefî gelenekteki istihsan formülünü “telezzüz” (paşa
gönlün arzusuna göre din tasarımı) diye yargılaması gibi, makâsıdçı
(gâi, teleolojik) okumaların da -haşa- Allah’a psikanaliz uygulamak gibi
algılanmasıdır. Bu yüzden, Kur’an ve makâsıd adına söylenenlerden hâsıl
olan sonuç maalesef “sıfıra sıfır elde var sıfır” olmaktadır.
***
İslam ve yorum
meselesine gelince, din gerçeği vahiy ve peygamber vasıtasıyla tarih
sahnesine girip insan zihnine konu olduğu an itibariyle yorumlanmış din
haline gelir ve bunun hayat sahnesindeki tezahürleri tedeyyün diye ifade
edilebilir. On beş asırlık tarihî tecrübe içerisinde ortaya çıkan ve
dinin temel kaynaklarına referansla meşruiyet iddiasında bulunan her bir
mezhep, fırka ve ekol bizatihi dine değil, dinin farklı bir yorumuna
karşılık gelir. Yorum beşerî bir faaliyettir, dolayısıyla yorumun mutlak
nesnel olması mümkün değildir. Her bir yorumcu (müfessir, müevvil,
mütekellim, fakih, mutasavvıf) yaşadığı çağ ve çevrenin çocuğudur.
Haliyle, yorumcunun dinî metni yorumlayışında sübjektiflik
kaçınılmazdır. Bu sebeple, tarihin belli bir kesitinde ortaya çıkan bir
yorum ne kadar yaygın kabul görürse görsün, bizatihi dini temsil etmez,
edemez. Kısacası, din referanslı hiçbir yorumun mutlak hakikati temsil
ve temellük ettiğini söylemek ilmen de ahlaken de mümkün değildir.
Not: Birkaç
gündür Atatürk’ün özel hayatı ve annesi hakkında ortaya atılan birtakım
çirkin iddialar tartışılıyor. Geçmiş yıllarda dindar kitleleri Kemalizm
sopasıyla terbiye etme girişimlerine ve sayısız istiskallere,
dolayısıyla Kemalist ideoloji ve bileşenlerine yönelik eleştiri hakkımız
saklı olmakla birlikte, Atatürk’ün özel hayatı ve annesi hakkında
söylenenlerin bırakın müslümanlığa, asgari düzeyde insanlık kalıplarına
dahi sığmadığını, bu bakımdan söz konusu iddiaları dillendiren
şahısların haysiyetsizlikten başka bir sıfat taşımadıklarını söylemek
lazımdır. İnsan ve adam olmanın zorunlu şartı her daim haysiyet, şeref,
ahlak, iz’an, insaf, vicdan sahibi olmaklıktır.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 13 Mayıs 2017
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/dini-temsil-sorunu-makasidi-tefsir-islam-ve-yorum-3986
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 13 Mayıs 2017
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/dini-temsil-sorunu-makasidi-tefsir-islam-ve-yorum-3986
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder