İktisatta talep
kanununa aykırılık arz eden ya da tüketim eğilimini önemli ölçüde
etkileyip belirleyen saikler için ilginç tabirler kullanılır. Mesela,
akıllı telefonlara yönelik ilgide olduğu gibi kişilerin bir malla ilgili
talebinin diğer kişiler satın alıyor diye artması “Bandwagon etkisi”
(sürü veya moda etkisi) diye tanımlanır. Buna mukabil bir malın
fiyatının yükselmesine koşut olarak o mala yönelik talebin artması ya da
tüketicinin fiyatı düşen maldan vazgeçip fiyatı artan mala yönelmesi
“Veblen etkisi” (gösteriş etkisi) diye tanımlanır. Bir malı herkes
tüketmeye başladığında bazı tüketicilerin o maldan vazgeçmesi ve/veya
bir mala yönelik talep oranının o malı kullanan tüketici sayısı arttıkça
azalması hakkında ise “snob etkisi” (züppe etkisi) tabiri kullanılır.
Snob etkisi sürüden ayrılma, herkesin yaptığını yapmama ve farklı olma
çabası olarak da tanımlanır. Fiyatın düşmesi durumunda Veblen etkisi
Züppe etkisine dönüşür.
***
Tüketici tercihlerinin önemli ölçüde
sosyal ve psikolojik saiklerle şekillendiğini gösteren bu iktisadi
terimler/tabirler insanların dinî inanç ve düşünce tercihlerini
etkileyen faktörlerin açıklanmasında da işe yarar görünmektedir. Şöyle
ki Bandwagon etkisine ya da sürü psikolojisine göre kişilerin bir mala
yönelik talebi o malı diğer kişilerin de satın almasından dolayı artış
gösterir. Dinî inanç ve düşünce alanında da sayısız insan belli bir
mezhebî görüş ve inanışı büyük ölçüde kalabalık kitlelerin aynı görüş ve
inanışa sahip olmasını dikkate alarak kabullenir. Bu noktada “taklidi
iman” kavramını hatırlamak faydalı olabilir. Bandwagon etkisindeki temel
mekanizma “Herkes böyle davranıyorsa ben de öyle davranmalıyım”
şeklinde formüle edilebilir. Bu aslında güçlü, kalabalık ve popüler
olanın dümen suyuna girme halidir. Bandwagon etkisi, dinî düşüncede
gelenekçi anlayışın her zaman daha fazla taraftara sahip olmasını da
büyük ölçüde açıklar niteliktedir. Nitekim avâm-ı nâsın inanç tarzı
Bandwagon etkisiyle şekillenir. Dinî bir görüş ve inancı bu şekilde
kabulleniş, o inancın doğruluğunu salt kalabalıkla gerekçelendirmeyi
gerektir ki bu da tam manasıyla “Uydum kalabalığa…” sözünde ifadesini
bulan sürü psikolojisine karşılık gelir. Sürü psikolojisinde entelektüel
emek harcama, sorgulama, zihin konforunu bozmayı göze alma gibi
şeylerden söz etmek mümkün değildir. Dahası, bu psikoloji cahillik,
dogmatiklik, fanatiklik, yobazlık gibi halleri özendirici bir
psikolojidir.
Veblen (gösteriş) etkisine gelince, bunda
tüketici fiyatı düşen maldan vazgeçip fiyatı artan mala yönelir.
İktisadi alandaki bu olgu İslam düşünce tarihinde avâm-havâs ayrımını
akla getirir. Avâm özellikle filozoflar ve mutasavvıflar gibi
seçkin/seçkinci zümrelerin geniş halk kitlelerini nitelemek için
kullandıkları bir terimdir. Mesela, Fârâbî’ye göre avâm “zayıf ruhlar”ı
temsil etmektedir. İbn Sina ise avâmı “ebleh nefisler/kimseler” diye
nitelendirir. Dinî alanda kimi zaman çok basit bir meseleyi anlatmanın
deveye hendek atlatmaktan çok daha zor olduğu gerçeği dikkate
alındığında, inanç formasyonları sürü etkisiyle şekillenen kitlelere
yönelik bu tanımlamaların önemli ölçüde isabetli olduğunu söylemek
gerekir. Avâm-havâs ayrıştırmasını pek seven mutasavvıflara göre avâm,
amelî ve nazarî bakımdan şeriatın zahirine, ibadetlerin şeklî rükün ve
ritüellerine önem verir. Bundan dolayı mutasavvıfa, “rüsûm uleması” diye
adlandırdıkları şeriat (fıkıh) ulemasını da çoğunlukla avâm kapsamında
değerlendirir. Hatta kimi mutedil mutasavvıflar aşktan, şevkten, derunî
zevkten habersiz görünen ve aynı zamanda ahlâkî yücelme gayreti
göstermeyen fakihler ve kelamcıları da avâm kategorisine yerleştirir.
***
Tasavvufî gelenekteki avâm, havâs, ehl-i
husûs, hâssü’l-havâs veya hâssatü’l-hâssa gibi terimler/tabirler tek
kelimeyle seçkinlik/seçkincilik algısına işaret eder. Bu algıya göre tüm
müslümanlar avâm ve havâs olmak üzere iki kategoriye ayrılır. Herkeste
bulunmayan birtakım özel bilgiler, haller ve yeteneklere sahip kimseler
(veliler) “havâs”, en üstün mertebedeki veliler ise “hâssü’l-havâs” veya
“hâssatü’l-hâssa” diye adlandırılır. Bunlar avâm gibi
inanmadıklarından, tevhid inançları dahi farklıdır. Daha açıkçası,
avâmın tevhidi itikada (kanaat), havâssın tevhidi şuhûda (müşahede)
dayanır. Avâm neye nasıl inanıyor ve dinî tecrübeyi nasıl yaşıyorsa
havâs seçkinlik icabı çok daha farklı şekilde inanmayı ve yaşamayı
vazife addeder. İslam tasavvuf geleneğinde delilik ile velilik arasında
bir noktada bulundukları kabul edilen müvelleh dervişler ile melâmî ve
kalenderî meşrep sûfîlerin genel müslüman kitleye özgü dinî inanç ve
yaşam tarzından kendilerini ayrıştırma arzuları, iktisat
terminolojisinde “snob etkisi” diye ifade edilen ve bir tür
marjinalleşme eğilimine karşılık gelen etkiyi akla getirir.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 13 Temmuz 2019