Başbakan
Binali Yıldırım bu haftaki grup toplantısında, il ve ilçe müftülerine
resmî nikâh kıyma yetkisi verileceğini söyledi. Bu haber sevindiriciydi;
çünkü böyle bir düzenleme toplumun önemli bir kısmının Cumhuriyet
dönemi boyunca din ile devlet arasında sıkışmasının ve bu durumla
yakından ilişkili çift dünyalılık sıkıntısının bariz göstergelerinden
biri olan dinî nikâh-resmî nikâh dikotomisinin artık son bulacağı
anlamına geliyordu... Öncelikle şunu belirtelim ki nikâh nikâhtır; bunun
dinîsi ve gayr-i dinîsi yoktur.
Nikâh bir akit olarak
gerekli şartlar mucibince tescillendiği an itibarıyla sübut bulur. Ancak
bu noktada nikâhın akitten öte ibadet değeri taşıdığı itirazında
bulunulabilir. Böyle bir itiraz yerindedir; fakat unutmamak gerekir ki
İslâmî açıdan ibadet muayyen zamanlar ve fiillere münhasır değildir.
İbadet bütün hayatı kapsaması ve tabii hal olarak yaşanması gereken bir
tecrübedir.
İslam’da ameller
niyetlere göre değer kazandığından, ilgili niyet muktezasınca nikâh da
pekâlâ bir ibadet olabilir. Başka bir ifadeyle, nikâh belediyelerce
görevlendirilen bir memur tarafından kıyıldığında ibadet kategorisinden
çıkmadığı gibi, müftü veya imam tarafından kıyıldığı zaman da ibadet
vasfı kazanan bir şey değildir. Bu noktada dindar çevrelerin imamlarca
icra edilen “dinî nikâh” ritüeline önem vermesinde hayır ve bereket
beklentisi gibi bir irfânî boyut bulunduğunu teslim etmek gerekir; fakat
günümüzde “dinî nikâh”ın çok kere âdet yerini bulsun diye icra edilmesi
ve nikâh sırasında bilhassa mehir meselesinin laf olsun diye dile
getirilmesi irfânî boyutun çok geri planda kaldığını gösterir.
***
Vakıa, rejimimizin hem
laik hem de dinli diyanetli olması gibi nikâhımız da hem resmî hem
“dinî”dir. Oysa başta dediğimiz gibi çift başlı nikâh garabettir.
Kur’an’da birçok kez evlilikten söz edilir; fakat ilgili ayetlerde gerek
tevhid-şirk mücadelesine, gerek ahlaki ve insani ilkelere atıfla
evlilikte din engeli, mahremiyet ve muaşeret (aile içi hukuk) gibi aslî
meselelere değinilir. Hz. Peygamber dönemindeki Arap toplumunda sözlü
kültür kodları hâkim olduğundan, konuyla ilgili hadislerde de evlilik
akdinin yazılı belgeyle tescili meselesine değinilmeksizin şahit, ilan,
veli, düğün ziyafeti gibi hususlar zikredilir. Dolayısıyla Kur’an’da ve
Sünnet’te nikâh ve talakla ilgili olarak sözlü kültürdeki örfün (maruf)
dikkate alındığı ve diğer birçok hususta olduğu gibi bu iki meselede de
yepyeni bir hukuk sistemi oluşturulmadığı tespit edilebilir.
***
Hâl böyleyken, fıkhî
doktrinde Hz. Peygamber dönemi sosyolojisindeki uygulamaya bir bakıma
tarih-üstülük atfedilmiş, haliyle nikâhta irade beyanı, şahit ve
aleniyet; talakta ise kocanın ağzından çıkan bir çift söz yeterli
sayılmıştır. Gelenekteki bu problemli anlayışın “dinî nikâh” diye tabir
edilen kayıt dışı evlilikler yoluyla halen sürdürüldüğü iyi bilinen bir
husustur. Fakat bilhassa kadınlarla ilgili istismarlar ve hak ihlalleri
dikkat alındığında evlilik ve boşanmanın icap-kabul, iki şahit ve “Boş
ol” demeyle sübut bulmayacağı, bilakis her iki meselede de hukuki
yaptırımları mucip bir tescilin zorunlu olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Bu sebeple, nikâhın devlet denetiminde yapılması ve nüfus kütüğünde yer
alması yönündeki resmî uygulama doğrudur. Fakat belediyelerce mezun
kılınan kamu görevlilerinin nikâh kıyma yetkisi bulunduğu halde
müftülerin böyle bir yetkiye sahip olmamasının hem Müslüman halk ile
devlet arasındaki buzların erimemesi, hem de “dinî nikâh” vesilesiyle
kadınların ciddi mağduriyetlerle yüzleşmesi gibi menfi sonuçlar
doğurduğu da kuşkusuzdur.
Dolayısıyla müftülerin resmî nikâh kıymasıyla
ilgili yeni düzenleme bu sorunların izalesine önemli katkı
sağlayacaktır. (Not: Müftüye evet, muhtara hayır; zira muhtar meselesi
sıkıntılıdır). Son olarak şunu da kaydedelim ki bir taraftan “tâğûtî
rejim” diyerek sabah-akşam devlete söven, diğer taraftan da her türlü
devlet imkânından istifadede hiçbir ahlâkî sorun görmeyen yüksek
gerilimli bir Müslüman kesimin “şer’îlik” iddiasıyla kayıt dışı nikâhta
ısrarcı davranması yüksek bir olasılıktır. Ancak modern dönemdeki dinî
söylemlerde sık karşılaşılan bu tür küçük arızaları ciddiye almamak
lazımdır. Keza “müftülerin nikâh kıyması gericiliğin zirve noktasıdır”
diyen sol seküler kesimdeki ergen tavrını da umursamamak lazımdır.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 2 Temmuz 2016
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/dini-nikah-ve-muftu-meselesi-1477
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/dini-nikah-ve-muftu-meselesi-1477
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder