15
Temmuz darbe teşebbüsü üzerine yazdığım/yazacağım bir dizi yazıda yer
yer üslup arızası yapmamdan dolayı okuyucularımızın affına sığınıyor,
geçici olarak verdiğim rahatsızlık sebebiyle peşinen özür diliyorum.
Çünkü Fetullah b. Übey b. Selûl (Pensilvanyalı İbn Selûl) zibidisinin
sinemde biriktirdiği öfke ve nefreti ancak “Kavgada yumruk sayılmaz”
sözünün ifade ettiği bir üslupla bastırabiliyorum. Ayrıca on yıllar
boyunca süren umumi aymazlık ve vurdumduymazlığın ceremesini bütün bir
milletin ödemesinden, yüzlerce vatan evladının kendini kurşunlara siper
edip şehit düşmesinden dolayı içimin yandığını belirtmek istiyorum.
Fetullah zibidisi ve
fedaileri için vaktiyle “Haşhâşîn” demiştim; şimdi de “Fetullah b. Übey
b. Selûl” (İbn Selûl) demeyi yeğliyorum. Bilindiği gibi Hz. Peygamber
devrinde yaşayan ve Medine’de Müslüman toplumun başını çok ağrıtan
Abdullah b. Übey b. Selûl isimli meşhur bir münafık vardır. Münafık,
tarla faresinin tehlike anında kaçmak maksadıyla yuvasında hazırladığı
birkaç deliğin birinden girip diğerinden çıkması anlamındaki nifak
mastarından türemiş bir sözcüktür. Terimsel olarak, dinin bir kapısından
girip diğerinden çıkan çift şahsiyetli kimseyi niteleyen münafık
sözcüğü, 40 yıllık serencamında binbir çeşit kirli pazarlıkla hemen her
karanlık mahfille düşüp kalkan ve kılıktan kılığa girip çıkan
Pensilvanyalı İbn Selûl ile devletin her kurumuna sızmış fedailerini de
çok güzel tarif eder.
Medineli selefine
ittibada kusur etmeyen Pensilvanyalı İbn Selûl, 1980 darbesinden bir ay
sonra Sızıntı Dergisi’ndeki (Not: Sızıntı ile devlete sızma arasındaki
semantik ilişkiye dikkat!) “Son Karakol” başlıklı yazısında, “Hızır gibi
imdadımıza yetişen Mehmetçiğe selam duruyoruz” ifadesiyle darbecilere
yalakalık yaptı. 28 Şubat’ta da darbecilerin yanında yer alarak Erbakan
Hoca ve hükümeti hakkında, “Beceremediniz artık bırakın” diye atıp
tuttu. 2002 yılında ise AK Parti’ye yanaşıp kendini çok iyi pazarladı.
Hatta iktidar partisindeki birçok meşhur siyasi figürün, “Ben Hocamı
kırk yıldır tanırım, çok da severim”, “Hocaefendi başımızın tacıdır”,
“Cemaat devlete sızmışmış… Buna kargalar bile güler” mealindeki hüsn i
şehadetleri sayesinde kendini aklayıp devlete çöreklenmeyi başardı. Oysa
velayet (sırdaşlık, yoldaşlık) konusuyla ilgili bir dizi ayet tam da bu
İbn Selûller hakkında bizi uyarmaktaydı ki maalesef 17/25 Aralık 2013
tarihlerine kadar gaflet uykusundan uyananımız pek olmadı. Haliyle,
bugün pirincin içinde taş ayıklamanın ötesinde taşın içinde pirinç
aramak gibi berbat bir durumla karşılaşıldı.
Medineli selefinin
Beni Nadîr ve Kaynuka Yahudileriyle Müslümanlar aleyhine işbirliği
yapması gibi Pensilvanyalı İbn Selûl de güneydeki pek sevdiği ülke
(İsrail) ve onun hamisi ABD ile işbirliği yapmayı şeref telakki etti.
Keza Medineli İbn Selûl’ün Uhud savaşında 300 kişilik münafık güruhuyla
birlikte Hz. Peygamber ve Müslümanları satması gibi Pensilvanyalı İbn
Selûl de hem Mavi Marmara hadisesinde hem de terörle mücadelede milleti
ve devleti satmayı marifet bildi. Medineli İbn Selûl Benî Müstalik
gazvesinden dönüşte kabadayılığa soyunup muhacirler hakkında ağır sözler
söyledi; Pensilvanyalı İbn Selûl ise özellikle 17/25 Aralık vakasından
sonra kendi ülkesini, milletini ve devlet ricalini aklı sıra
tahkir-tezyif etti. Medineli İbn Selûl’ün aynı gazve esnasında Hz.
Âişe’ye iftira kampanyasının başını çekmesi gibi Pensilvanyalı İbn Selûl
da fedailerine röntgencilik talimatı vererek onca insanın harîm-i
ismetine tecavüz etti.
Medineli İbn Selûl
geberdiğinde, oğlu Abdullah Hz. Peygamber’e gelip babasının cenaze
namazını kıldırmasını istedi. Hz. Peygamber bu isteği yerine getirmeye
karar verdiğinde Hz. Ömer ısrarla itiraz etti ve nihayet Tevbe 9/84.
ayetteki “Ölüp giden münafıklardan hiçbirine rahmet okuma” ifadesi Hz.
Ömer’in itirazının haklı olduğunu bildirdi ki bu ayet Türkiye’ye teslim
edildiği takdirde Pensilvanyalı’ya nasıl bir muamele yapılması gerektiği
hususunda da ipucu vermektedir. Pensilvanyalı İbn Selûl onca yıldır
devletin içinde sayısız haltlar karıştırırken bizim gibi bazı insanlar
“Paralel Akademisyenlik” başlıklı yazılarla devlet ricalini uyarmak için
kendilerini yırttığı halde birtakım etkili ve yetkili zevatın
bürokraside abdestli namazlı ve sahih itikatlı olmak gibi pek nesnel(!)
ölçütlere itibar etmesinden dolayı Emniyet, yargı, YÖK, Milli Eğitim
gibi birçok kurumda bu adilere yol verildi. Ne var ki 15 Temmuz darbe
teşebbüsü devlet kadrolarına istihdamda abdestli namazlı, dinî düşüncede
sıkı gelenekçi ve yetkili zevat nezdinde sahih itikatlı olmak gibi
ölçütleri esas almanın ne işe yaradığını gözler önüne serdi. Darbeye
karşı çıkışta, gezici müptezel sanatçılar taifesi hariç, neredeyse tüm
milletin sokaklara dökülmesi ise “bizim mahalleli” ve “karşı mahalleli”
şeklindeki kategorik ayrımın gözden geçirilmesi gerektiğini de gösterdi.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 21 Temmuz 2016
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/fetullah-b-ubey-b-selul-1648
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/fetullah-b-ubey-b-selul-1648
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder