Evet, ben Kur’an konusunda tarihselci yaklaşımı benimsemiş biriyim.
İlahiyat akademyasında bu yaklaşımı benimseyenlerin yok denecek kadar az
olduğunu biliyorum. Ama aynı zamanda hem gizli tarihselcilerin hem de
sözde evrenselci özde tarihselcilerin varlığını da çok iyi biliyorum.
Bununla birlikte, tarihselcilik denince kim bundan ne anlıyor, pek
bilmiyorum. Çoğunlukla herkesin kendi zihninde kurduğu tarihselciği
anlattığını ve bunun üzerinden, buna göre değerlendirmeler yaptığını
görüyorum.
Bu konuda en azından kendi bakış açımı ve yaklaşımımı etraflıca
ortaya koyacak bir metin yazmanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum; lakin
ders, tefsir, tez, tebliğ, konferans, paralelle savaş vs derken, şöyle
birkaç ay kadar bir kenara çekilip adamakıllı bir metin oluşturma imkânı
bulamıyorum; ama eğer Allah izin verirse bu işi yapacağıma söz
veriyorum.
İmdi, ben bunları niye söylüyorum; hemen arz edeyim, şundan
söylüyorum: Bir asistan arkadaşımıza gönderilen özel facebook mesajında,
çok sevdiğim dostum Prof. Dr. Adil Çiftçi’nin -eğer aklımda yanlış
kalmadıysa Duha ve İnşirah sureleri üzerine facebookta yazdığı bir
yazıda tarihselciliği benim anladığım tarzda anlamadığını, Fazlur
Rahman’ın iki hareketli anlama ve yorumlama yönteminin çok sağlam ve
sağlıklı bir yöntem olduğunu ve fakat buna tarihsel değil, varoluşsal
anlama yöntemi denmesi gerektiğini belirtmesi ve söz konusu arkadaşın da
bu mesajdan bizi haberdar etmesidir.
Bilindiği gibi, Türkiye’de Kur’an ve tarihsellik tartışmaları 1990’lı
yılların özellikle ikinci yarısında hız kazandı ve fakat 2000’li
yılların başlarından itibaren büyük ölçüde üstü kapandı. Tartışmanın
ivme kazandığı dönemlerde Fazlur Rahman deyim yerindeyse mihver haline
geldi ve merhumun Kur’an’a dair görüş ve yorumlarının ülkemiz insanıyla
buluşmasına sevgili dostum Adil Çiftçi birçok çeviri ve telif
makalesiyle ciddi bir katkı verdi. Ama gelin görün ki tarihsellik
meselesi maalesef heder edildi ve bir anlamda gümbürtüye gitti. Geriye
kala kala, o gün bugündür hükümranlık tahtında oturan ve halen gücüne
güç katan evrenselci muhafazakâr söylemin özellikle İlahiyat camiasında
tesis ettiği engizisyon ve cadı avında kullandığı bir “tarihselci”
yaftası kaldı.
Abbasiler dönemindeki Mihne hadisesini az çok anımsatan bu sürecin
sonunda kimi eski tarihselciler müthiş kıvrak manevrayla yeniden
gelenekçiliğin faziletlerini (aslında avantajlarını) keşfetti, kimileri
Türkiye’de ve bilhassa İlahiyat çevrelerinde yaşanan iğrenç olaylara
kahredip yurt dışına gitti; tarihselcilik çizgisini koruyan birkaç kişi
ise tabir caizse ülkenin dört bir yanına dağılıp yalnızlığa ve bir nevi
menkubiyete terk edildi. 17 Aralık’tan bugüne kadar yaşanan süreçte ise
olup bitenleri farklı zaviyelerden okuma neticesinde, bu birkaç menkub
da kendi içinde ihtilafa düşüverdi. Kısaca, dağıla dağıla, bölüne bölüne
tek hücreli canlı noktasına gelindi.
Görüldüğü gibi, hikâyemiz çok dramatik. Olsun, gam-kedere mahal yok,
en azından benim için yok. Çünkü ben bugüne kadar kendi işimi hep kendim
yapmaya çalıştım; üstesinden gelebildiğimi başardım, gelemediğimi
bıraktım. Şimdi bir kez daha anladım ki bu tarihsellik meselesinde de
tek başıma yoldayım. Ama hemen belirteyim ki önemli olan teklik-çokluk
meselesi değil; ne söylediğimizi doğru anlatabilme ve doğru
anlaşılabilme meselesidir. Bu yüzden sevgili dostum Adil Çiftçi’nin
mesajı vesilesiyle, tarihsellik konusundaki meramımı kısa bir şekilde
yeniden ifade etmem gerekir:
Evet, bana göre de tarihsel denen Kur’an okuma/anlama tarzı
varoluşsal karakterlidir. Çünkü tarihsel bakışla okumanın temel amacı,
kendisiyle fiilî varlığımız arasında iman üzerinden tesis edilmiş çok
sıkı bir bağ bulunan Kur’an, “Bugün bize ne diyor, bizden ne istiyor?”
sorusunun en doğru ve sahici cevabını bulmaktır. Bu cevap, “Kur’an yüce
Allah’ın kelamıdır; bu yüzden bize ne söylediği konusundaki mesajı bugün
tam olarak kavrayamasak, hatta hiçbir şey söylemiyor sonucuna varsak
da, işin gerçeği böyle değildir; Kur’an mutlaksa evrensel bir şeyler
söylüyor olsa gerektir” gibi bir varsayıma yaslanmak ve konformist bir
tutum içinde bu söylemin keyfini çıkarmak değildir. Aksine söz konusu
cevabı bulmak için, önce Kur’an’ın ilk hitap çevresinde ne söylediğini, o
gün orada neler olup bittiğini mümkün mertebe en iyi şekilde anlamaya
çalışmak, kimi zaman yırtınmayı gerektiren bu anlamadan bir öz/çekirdek
anlam çıkarmak, daha sonra o öz/çekirdek anlamın bugünkü tarihsel
tecrübedeki ve kendi varoluşsal gerçekliğimizdeki karşılığını bulmaya
çalışmaktır.
Merhum Fazlur Rahman’ın iki etaplı/hareketli yöntemiyle anlatmaya
çalıştığı mesele de temelde bu meseledir. Bu yöntemin ilk etabı anlama
ve açıklama, ikincisi yorumlama ve uygulamadır. Anlama ve açıklama
etabı, tarihî geçmiş ve yaşanmışlıkla ilgili olduğundan, eldeki bilgi
malzemesinin otantikliği ve güvenilirliği nispetinde nesnel ve objektif
sonuçlar verir. İkinci etap ise yorumun konusu olduğu için temelde
sübjektif karakterlidir. Ancak unutmamak gerekir ki her rey ve içtihad
çabası da sübjektiftir ve bizim burada yorum dediğimiz şey de içtihattan
çok farklı bir şey değildir.
Aslında buraya kadar gelenekselci yaklaşımı çok rahatsız edecek bir
husus mevcut değildir. Rahatsızlık, Kur’an’ın açıkça konuştuğu ve hüküm
kurduğu hususlarda da içtihadın işletilmesi noktasında kendini gösterir.
En azından benim tarihselciliğim, Kur’an’ın açık hükümler düzenlediği
hususlarda da bugünkü tarihî tecrübeyi ve bu tecrübe içindeki varoluş
gerçekliğimizi dikkate alarak içtihadda bulunmak gerektiği fikrini
içerir. Bu fikir Kur’an’daki ahkâmın lafzî mucibince aynen bugün de
uygulanabilir olmadığı kabulünü de içerir. Özellikle toplumsal düzen ve
hukuk alanı insan ve toplum içindir; toplum ve pratik hayat ise sabit
değil, değişkendir. Bu yüzden, pratik hayatın tanzimiyle ilgili
hükümlerin değişmesi ve değiştiği bedihi bir gerçektir. Bu gerçeklik,
“Allah tarih üstü bir varlıktır; bu yüzden Kur’an her ne kadar belli bir
tarihsellikle kuşatılmış bir ilk hitap çevresine nazil olmuşsa da,
O’nun zatının ezelî ve ebedi oluşu kelamındaki ahkâmı da
tarih-üstüleştirir” gibi söylemlerle, inkârı gayri kabil bir gerçeklik
olmaktan çıkmaz.
Sonuç olarak, Kur’an’da hüküm vardır; ilk nazil olduğu gün gibi aynen
uygulanır; Kur’an’da hüküm vardır; bugünkü olgusallıkta menatı yoktur.
Bizim işimiz, hangi hükmün hangi mahiyette olduğunu ortaya koymaktır.
Öte yandan, Kur’an’da ayet/ayetler vardır, bunların ilk hitap
çevresindeki muhatapları müşrikler ve kâfirlerdir; ama bugün o
ayetlerdeki muhteva kişiliğimiz ve hayat pratiğimizde de az çok karşılık
bulduğu için, muhatap kitle hem kâfirler hem de biz müminlerdir. Bu
bağlamda müşrikleri mal-mülk biriktirme ve dünyevileşme açısından
eleştiren ayetler bizim, özellikle bilerek ya da bilmeyerek dünyevileşme
seline kapılıp giden zengin müminler için ibretlik birer örnektir.
Görüldüğü gibi, tarihselcilik, “Kur’an’ın söylediği her şey sadece o
gün ve o günkü muhataplar içindir, demek değil, tam tersine o gün
müşriklere hitap eden ayetlerin muhatabı bugün pekâlâ müminler olabilir”
demeyi de gerektiren bir okuma/anlama biçimidir. Günümüz insanına hangi
ayetin ne söylediği veya söylemediği üzerinde kafa yormak, bu konuda
bir sonuç ortaya koymak da biz müminlerin işidir. Allah bize bunca
kabiliyeti acaba niye verdi, dersiniz.
İki yüz elli, hadi bilemediniz üç-yüz elli ahkâm ayetinin lafzî anlam
sınırları dâhilinde, miladi 632 yılından kıyamet gününe kadar dünya
üzerinde ortaya çıkacak bütün beşerî, içtimai, hukuki, iktisadi olaylar
ve sorunların çözüleceğini savlamak, Allah’ın biz müminlere bahşettiği
akıl nimetiyle alay etmek değildir de nedir? Bundan da öte, Kur’an’daki
birçok hukuki içerikli ayeti bugünkü hayat tecrübemiz içerisinde bir kez
dahi tatbik etmediğimiz, üstelik tatbik ihtiyacı hissetmediğimiz,
dahası bundan hiçbir rahatsızlık da hissetmediğimiz halde, sadece bizi
ve bizim gibi düşünenlere tarihselci demek, gayr-i ahlakilik değil
midir?
Not: Def’aten ve irticalen yazıp sonradan bir kez daha okuyamamaya bağlı imla ve ifade kusurlarım affola!
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 2014
S.A hocam bu konuyu samsun Dost-der de yaptığınz sohbette çok güzel örneklemişsiniz.Allah sizlerden razı olsun.çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum...
YanıtlaSilSayın Hoca'm,
YanıtlaSilDüşüncelerinizle bizlere de "düşünme" gücü veriyorsunuz.
Selam eder, saygılarımı sunarım.
ayetlerin nuzül olduğu tarihi ortam ve olaylar elbette önemli, ancak bazı ayetlerin nuzul sebepleri dahi bilinmiyor, hatta bazısı için mekkedemi medinede mi inmiş tesbiti yapılamıyor. O halde buna karşın tarihselci okuma nasıl gerçekleşebilir ki?
YanıtlaSilSayın hocam haddimi aşmadan çok kısa olarak düşüncemi belirtmek istiyorum. yazınızın son paragrafınakadar olan kısma ayniyle iştirak ediyorum, lakin son paragrafta Kuranı tamamiyle devereden çıkarmak, salt akla yaslanmak gibi bir anlam çıkardım. Oysa Kuran'ın rehberliğinde ve denetiminde yeni içtihatlar oluşturmak mı kastediliyor yoksa. Saygılarımla!
YanıtlaSilMustafa Hocam,
YanıtlaSilŞu "Tarihsellik" meselelerini tafsilatlı olarak işleyip izah edeceğiniz müstakil bir kitabı halen bekliyoruz:9
Kur'an akletmiyor musunuz derken neyi ifade ediyor...yani tarihselcilik, yok bilmem şu buculuk da ne ola ki..ahkam ayetlerinin hangisi günümüz dünyasında hitap etmiyor, onu da açıklasaydı iyi olurdu Mustafa Hoca, kitap işin ilkelerini verir, detayını ya da çağa uygunluğunu ise insana bırakır. her okuyan aydın bunu bilir zaten..yok neymiş fazlurrahmanmış neymiş tarihselciymiş, geçelim bunları..kitabın ilkelri evrenseldir ve akleden herkese her zaman verdiği netlik açıktır..kuran ilkeler bazında konuşur ve ahkam ayetlerini de bu ilkeler bazında ele aldığınızda zaten sorun kalmamış olur..mesele bu kadar net ve sarih yani..
YanıtlaSilSaygılar hocam kalemine sağlık
YanıtlaSilAllah tarih üstudur.kelamida tarih ustudur.lakin muhatabi kendi gibi așkın,müteal bir varlik degildir.kelama mazhar olan fanilik arzeden ,tarih ustu olmayan insandir.netice itibariyla Allahin kelami insanligin iyiye evrilmesiyle ahlaki bakimdan evrenselligini gosterirken ,topluluklar olarak yașamada hükümler ihsas ederken bu vaz edilenlerin pratik iygulamalari degilde ozleri ,ne demek istedigi insanliga evrensel olmaktadir.Gelenekçi bakış bunu bilerek vya bilmeyerek gözardı etmektedir
YanıtlaSilAllah bize akıl nimetini,çağını okumak,doğayı okumak ondan bilgi teknoloji fayda üretmek için verdi...Ama bugün müslüman bunlardan çok koptu...Kurandan herşeyi bulmaya çalıştı...Ama bulamadı...bu gün İran pakistan bir anda elinde islam devletini buldu...biri 40 diğeri 80 sene oldu gelişmişlik nerede Allah aşkına...
YanıtlaSilÜç voltluk hacmi olan birine,220 volt verince patlıyor ...Herkes voltajına göre akım alsın...Kapasite yok diye , olağan yıldırımları yok mu sayalım... Kuranın tarhsel ve evrensel okunuşu neden bir türlü ciddi masaya yatırılmaz.Çünkü bu işler zahmetlidir, ve de kısa vadede fayda getirmez de ondan...(((Adam toplamaz böyle işler)))
YanıtlaSil