Prof. Dr. Mustafa Öztürk
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Kur’an’ın insan ve yaratılışla ilgili
bazı ayetleri özellikle modern dönemde evrim teorisiyle
ilişkilendirilmiştir. Gerçi klasik dönemlerde Câbir Hayyân, Nazzâm,
Câhiz, Bîrûnî, İbn Miskeveyh, İhvan-ı Safâ, İbn Tufeyl, İbn Haldun,
Mevlana Celâleddîn Rûmî, Kınalızade Ali Efendi, Erzurumlu İbrahim Hakkı
gibi birçok İslam âlimi ve mütefekkirinin evrim veya tekâmül
nazariyesine sıcak baktıkları ve yaratılışı bu eksende açıklamaya
çalıştıkları malumdur. Ancak bütün bu âlimler konuyu doğrudan doğruya
Kur’an ekseninde değil, fikrî ve felsefî zeminde ele almışlardır.
Bir örnek vermek gerekirse, Erzurumlu
İbrahim Hakkı Marifetname eserinde şöyle demiştir: “Varın yok olması,
yokun var olması mümkün değildir. Var daima var, yok daima yoktur. Fakat
var, bir mertebeden diğer mertebeye, bir halden diğer hale geçebilir.
Allah’ın emriyle felekler ve yıldızlar hareket edip dört unsur istihale
ile birbirine karışmış, unsurların izdivacından önce madenler, ondan
bitkiler, ondan hayvanlar vücuda gelmiş ve hayvan kemalini bulunca insan
meydana gelmiştir. Madenlerle bitkiler arasında ara varlık mercandır;
bitkiler ile hayvanlar arasında ara varlık hurmadır; hayvanlarla
insanlar arasında ara varlık maymundur. Zira cümle azası, kıl ve
kuyruktan başka içi dışı insana benzer. Mevcut aracıların hikmeti şudur
ki her biri kendi mertebesinin aşağısından en yükseğine vasıl olup
varlıklar mertebesi bir düzenle sıralanıp insan mertebesinde son bulur.
Gaye devr-ü zamanın tetimmesi, cihanın özü olan insanın meydana
gelmesidir.”
Görüldüğü gibi bu pasajda anlatılan evrim teorisi Kur’an’la irtibatlandırılmamıştır. Buna mukabil modern dönemde yaratılış ve evrim Süleyman Ateş ve İsmail Yakıt gibi bazı araştırmacılar tarafından bizzat Kur’an’ın konusu gibi algılanmış ve çeşitli ayetler bu eksende yorumlanmıştır. Bu anlayışa göre Kur’an’da göklerin ve yerin altı günde yaratıldığını bildiren ayetler cansız varlıkların evrimine, toprak, çamur, sudan yaratmayla ilgili ayetler de genelde canlı varlıkların, özelde insanın evrimine işarettir. Yine bu anlayışa göre Nuh 71/17. ayetteki vallâhu enbeteküm mine’l-ardi nebâten ifadesi “insanın bitkisel hayattan gelişerek meydana geldiğine delildir. Bundan daha ilginci ise Kasas 28/68. ayetteki ve-rabbüke yahluku ma yeşâu ve yahtâr ifadesinin doğal seçilime/seleksiyona işaret kabul edilmesidir.
Açıkça söylemek gerekir ki bu yorumların
hiçbirinde doğruluk payı mevcut değildir. Çünkü Kur’an insanoğlunun ne
şekilde yaratıldığı hakkında herhangi bir felsefî veya modern bilimsel
teoriye temel teşkil edecek nitelikte bilgi vermemekte, dolayısıyla
yaratılış bağlamında evrimi de konu edinmemektedir. Bilakis yaratılışla
ilgili ayetler, daha önce birkaç kez açıkça belirtildiği gibi,
yaratmanın keyfiyetiyle ilgili bilgileri nüzul dönemindeki Arap
toplumunun bilgi ve kültür kodlarına uygun bir şekilde vermektedir. Bu
gerçeğin daha iyi kavranması için evrimle ilişkilendirilen birkaç ayet
üzerinde durmak gerekir.
Nûh suresi 71/17. ayette, “Allah sizi
tıpkı bitkiler gibi topraktaki unsurlardan meydana getirdi.” (vallâhu
enbeteküm mine’l-ardi nebâten) şeklinde bir ifade geçer. Müteakip ayette
ise insanların tekrar toprağa iade edileceği, zamanı gelince yeniden
diriltileceği (sümme yuîdüküm fîhâ ve yuhricüküm ihrâcâ) bildirilir. On
yedinci ayet, lafzi olara,k “Allah sizi yerden/topraktan bitki olarak
bitirdi” anlamına gelir. Ancak bu ayet, insanın tıpkı bitkiler gibi
toprağa ait unsurlardan yaratıldığına ve/veya topraktaki unsurlardan
mürekkep bir varlık olduğuna işaret eder. Burada enbete (bitirdi)
fiilinin enşe’e (meydana getirdi) manasında kullanılması, insanın
meydana getirilmesi ile bitkilerin bitirilmesi arasında benzerliğe
atıfta bulunur. Ayetteki ifadenin, “Allah sizin aslınızı yani Âdem’i
topraktan meydana getirdi” manasına geldiği de belirtilmiş ve bu yorum
ke-meseli âdeme halekahû min turâb ayetiyle şahitlendirilmiştir.
Nuh suresi 71/17. ayete konu olan
yaratmanın aslından ölümden sonra dirilişe atıfta bulunduğu, “Ölümünüzün
ardından sizi toprağa döndürecek ve zamanı gelince sizi yenide
diriltecektir” mealindeki on sekizinci ayetten çok açıkça
anlaşılmaktadır ki bu noktada ölüm sonrası diriliş meselesinin bilhassa
erken dönem Mekkî surelerin en temel konularından biri olduğu gözden
kaçırılmamalıdır. Nitekim Fahreddîn er-Râzî de burada tevhid inancına ve
aynı zamanda uhrevi diriliş gerçeğine dair enfüsî delillere yer
verildiği ve yine bu ayetin “Allah sizi birçok evreden geçirerek yarattı
mealindeki Nuh 71/14. ayetin bir nevi tefsiri mahiyetinde olduğuna
dikkat çekmiştir.
Şöyle ki Râzî’ye göre ayetteki vallâhu
enbeteküm mine’l-ardi nebâten ifadesi iki şekilde izah edilebilir.
Birinci izaha göre ayet, “Allah sizin ilk atanızı arzdan/topraktan
meydana getirdi” manasına gelir ki bu mana “Allah nezdinde Âdem neyse
İsa da odur. Öyle ki Allah Âdem’in topraktan meydana getirmiştir”
mealindeki Âl-i İmrân 3/59. ayetle aynı doğrultudadır. İkinci izaha göre
ayetteki anlam, “Allah hepinizi arzdan/topraktan meydana getirdi”
şeklindedir. Çünkü Allah bizi nutfeden meydana getirmiş, insan
bedenindeki nutfe ise toprakta yetişen bitkiler yoluyla elde edilen
gıdalardan teşekkül etmiştir.
Kur’an’da evrimle ilişkilendirilen bir
diğer ayet, mâ leküm lâ tercûne lillâhi vakâran ifadesiyle başlayan Nuh
71/14. ayetteki ve-kad halekaküm etvâran ifadesidir. Etvâr, Arapçada
tavr kelimesinin çoğulu olup “çeşitli haller, merhaleler” anlamına
gelir. Burada söz konusu olan hallerden maksat da hemen bütün
müfessirlerin açıkça ifade ettikleri gibi, insanın ana rahminde nutfe,
alaka, mudga gibi farklı evrelerden geçerek ete kemiğe bürünmesidir ki
bu da Mü’minûn 23/12-14. ayetlerdeki muhtevaya karşılık gelir.
Kasas 28/68. ayetin doğal seleksiyona
delil gösterilen ve-rabbüke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr ifadesi ne doğal
seleksiyonla ve ne de kimi müfessirlerin tartıştıkları gibi kader-kaza,
kulların fiilleri ve salah-aslah gibi kelam nazariyeleriyle ilgisi
vardır. Ayette anlatılan husus, Velîd b. Muğîre gibi bazı müşriklerin
Zuhruf 43/31. ayette, “Bu Kur’an iki kasabanın birindeki büyük bir adama
indirilmeli değil miydi?” diye ifade edildiği gibi, vahiy ve nübüvvetin
Hz. Muhammed’e değil, kendisine veya Taif’te mukim olan Urve b. Mes’ûd
es-Sekafî gibi namlı birine verilmesi itirazına reddiye olarak, “Allah
nasıl ki dilediğini yaratırsa dilediğini de peygamber olarak seçer”
buyrulmuş, ardından da yine müşriklere atfen, “Onlar peygamber seçme ya
da kimin peygamber olacağı hususunda fikir beyan etme salahiyetine sahip
değildir” mealindeki ifadeyle meseleye son nokta konulmuştur.
İnsan cinsinin toprak (türâb) ve sudan
(mâ’) müteşekkil iki ana maddeden yaratıldığıyla ilgili ayetlerde geçen
çamur (tîn), süzme çamur (sülâle min tîn), yapışkan çamur (tîn lâzib),
kurumuş çamur (salsâl), porselen gibi ses çıkaran kurumuş çamur (salsâl
ke’l-fehhâr), rengi kararmış ve kokusu bozulmuş çamur (hame’ mesnûn)
gibi farklı tabir ve terkiplerden hareketle ilk yaratılış hakkında
tekâmül ve benzeri şeyler söylemek mümkün görünse de sonuçta bütün bu
tabir ve terkiplerin delaleti, “Marangoz masayı ağaçtan yaptı”
ifadesindeki mücmellikten daha mübeyyin/mübeyyen değildir.
Esasen, yaratılışla ilgili ayetlerdeki
beyanlar, Arap dili ve edebiyatındaki tabirle, faide-i haber cinsinden
değil, lazım-ı faide-i haber kabilindendir. Daha açıkçası, söz konusu
beyanlar yaratılış konusunda yalın bilgi vermek ve bilimsel merakları
giderme hedefinin ötesinde, ilk hitap çevresindeki mevcut bilgi
üzerinden Allah’ın birliği, ahirette yeniden dirilişin gerçekliği gibi
temel inanç umdelerini benimsetme hedefine yöneliktir. Kaldı ki Kur’an
yaratılış konusunda ilk muhatapların bilmediği hemen hiçbir şeyden de
söz etmemiştir. Nitekim Mevdudi de ölümden sonraki dirilişten derin
şüphe duyanlara “Biz sizi topraktan, sonra nutfeden yarattık” mealindeki
hitaplarda bulunan Hac 22/5. ayeti izah ederken, “Burada çocuğun anne
karnında geçirdiği evrelere işaret edilmektedir. Bu tasvir bilimsel
araştırmaya değil, gözleme dayanmaktadır ve buradaki zikrediliş amacı
için böyle bir bilimsel temele de gerek yoktur. Çünkü o zaman bir bedevi
bile bu safhaların keyfiyetini biliyordu. Dolayısıyla bu ayetleri
bilimsel ifadelerin içinde, ayrıntıyla anlamak için çaba sarf etmek
anlamsızdır” demek suretiyle aynı noktaya vurgu yapmaktadır.
Bu konuda yapılabilecek en büyük yanlış,
modern bilimsel teorileri Kur’an’la irtibatlandırmak ve Kur’an’dan
modern bilimsel sonuçlar çıkarmaya çalışmaktır. Kur’an Allah’ın şeriksiz
olduğunu, biz insanların da O’na şükran borcumuz bulunduğunu anlatmak
gibi çok kısa, açık ve özlü bir mesaj vermekte, ama insanlar Kur’an’ın
Allah kelamı olmasından dolayı, onun söylediği bu kısa ve özlü mesajı
gereksiz bilgiler ve tevillerle asıl mecrasından saptırıp sözü
kalabalıklaştırmaktalar. Ancak sonuçta kaş yapalım derken gözü
çıkarmakta, bilgi verelim derken berrak ilahi mesajı
bulanıklaştırmaktalar. Uzun lafın kısası, evrim Kur’an için bir bahsi
diğerdir. Dolayısıyla yaratılış ve evrimin bilimsel ve felsefî zeminde
tartışılacağı adres de zinhar Kur’an değildir. Bununla birlikte,
“Kainattaki bütün her şeyi yaratan Allah’tır” diye iman ettikten sonra,
yoktan mı (lâ min şey ya da ex nihilo) veya bir ana maddeden mi yahut
evrim ve tekamülle mi yarattığı meselesi çok da önem arz eden bir husus
değildir.
Bu noktada “Dinî/şer’î alanda kıdem ve
hudûs terimlerini kullanmak bidattir” diyen İbn Rüşd’ün ifadelerini
kısaca aktarmak gerekir.. Ona göre Kur’an’da âlemin yaratılışı hakkında
serdedilen temsilî anlatımların maddi âlemde söz konusu olan hudûs
kavramına mutabık bir mana ve muhtevaya sahip görünmesi ilginçtir; fakat
Kur’an dilinde yaratılışın hudûs yerine halq ve futûr kelimeleriyle
ifade edilmiş olması da dikkat çekicidir. Bunun sebebi, âlemin
yaratılışının nesneler dünyasındaki hudûs olgusuyla aynı olmadığına
dikkat çekmek içindir. Hâl böyleyken, kelamcılar kıdem ve hudûs
terimlerini kullanmakla ihtilaf ve tartışmaya yol açmışlardır. Oysa
âlemin ezeli olduğu görüşü kadar onun yoktan ve sonradan yaratılmış
olduğu fikri de Kur’an’ın sarih beyanlarıyla bağdaşmaz. Çünkü
yaratılışın ezelî ve/veya hâdis olduğu meselesi Kur’an’ın ilgilendiği
meseleler arasında yer almaz.
Kaynak:https://serdargunes.wordpress.com/2014/09/11/mustafa-ozturk-insan-yaratilis-ve-evrim-meselesi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder