“Hüküm”cülere Dair
Dinî düşünce alanında at izi it izine karıştığından maalesef pislik içinde yüzüyoruz. Şu son günlerde “İslam bizden sorulur”
edasıyla ortaya çıkan ve muhtemelen sırtlarını güçlü mahfillere
yaslamanın rahatlığıyla her tarafa parmak sallayıp en üst perdeden
konuşan bir zümre peyda oldu. Bu zümre yakın geçmişte, ilk Haricilerin “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganını çağrıştıran bir derginin etrafında öbeklenerek hemen her gün bize ve geleneksel İslam anlayışına mesafeli duran Mustafa İslamoğlu, Mehmet Okuyan
gibi diğer birçok isme galiz ve çirkin bir üslupla saldırmayı kendine
vazife edindi. Kılıkları ama daha çok da üslupları en azından şahsımı
irrite eden bu zevatın özellikle Fethullah Gülen-Hükümet kavgasını
müteakiben yüksek düzeyli ses çıkarıp sağa sola saldırmaya başlaması
manidardır.
Belli ki bu zevat, Gülen hareketinin
tasfiyesiyle oluşacak nüfuz boşluğunu tek başına temellük etmeye
çalışmakta ve bu arada kendilerini İlahiyat fakültelerine re’sen ayar
vermeye salahiyetli gören mahfillerce de teşcii edilip
desteklenmektedir. Yine bu zevat özellikle birkaç aydan beridir kendi
işlerini avukata havale edip tıpkı Allah’ın yeryüzündeki temsilcileri
edasıyla başkalarına nizam vermeyi sözüm ona cihad olarak görmektedir.
Bizler bu zevatın ne yaptıkları, neye nasıl inandıkları gibi meselelerle
hiç ilgilenmezken, onların bizi bu denli yakın takibe almaları sanki
adı konulmuş bir görevi ifaya memur kılındıklarını ima etmektedir.
Ancak ne garip haldir ki “Sünnete sadakat” demekten yorulmuş olmama rağmen, meymenetsiz birinin çıkıp bizi Yaşar Nuri’nin Kur’an İslamı söyleminin savunucusu gibi takdim etmesi, üstelik İlber Ortaylı’nın Ahmet Hakan’a verdiği röportajdaki
bir ifadeyi bizim dilimize yerleştirmesi, bununla da yetinmeyip bizi
Ahmet Hakan’ın televizyon programına konuk etmesi gibi ahlaksızca -ki
söz konusu zat, bu ahlaksızlığı, tıpkı Paralelcilerin gizli görüntü
kaydetmesi gibi, has müslümanlık adına yapıyor- çarpıtmayı “küçük bir
hata” diyerek geçiştirmesi, böyle bir zamanda böyle insanlarla bir arada
yaşamayı ve aynı dinin mensubu olmayı kahredici kılıyor.
Hüküm dergisi
etrafında öbeklenen bu zevat bugün eleştirdikleri insanların dünya
görüşlerinü, geçmişten bugüne bilhassa başörtüsü, 28 Şubat gibi kritik
eşiklerde ne tür tavırlar sergilediklerini hiç mi hiç umursamaksızın o
insanlar hakkında son derece kaba, nobran ve galiz bir dille ileri geri
konuşup yazmayı marifet bilmekte, ama aynı zamanda matbuatta düzenli
olarak yayımlamaya başladıkları Hüküm dergisinde, devletlû çevreler
tarafından kendi kişiliğinin onaylanması ve saygı duyulması hâlinde
siyasal pozisyonunu sık sık değiştirmesiyle tanınan Necip Fazıl gibi
isimlere, hem de Necip Fazıl’ın bir dönem ülkücülerin safına geçip
aleyhinde ağzına geleni söylediği merhum Erbakan’a da ayrı bir bahis
açıldığı sayıda güzellemeler yapmayı da ihmal etmemektedir. Ne de olsa
Necip Fazıl, vaktiyle Hüseyin Hilmi Işık gibi isimlerce de hararetle
savunulan muhafazakâr, Türkçü Ehl-i Sünnet anlayışının yılmaz
bekçisidir. Hâlbuki Fazıl’ın “Merdudi”, “Baidullah”
diye aşağıladığı isimler kendisinden daha gerçek Sünnidir. Bu tespit,
bugün kendileri gibi bir din anlayışına sahip olmayan herkesi belden
aşağı vurarak karalayan “Hüküm”cüler ile bunların eleştirdiği kimseler için de geçerlidir.
Sonuç olarak, Türkiye kendi bağrında
büyütüp beslediği bir vaizin şimdilerde kendi devletine ve milletine
ihanetinin ağır faturasını ödüyor. Ama gelin görün ki bu ülke benzer
cibiliyyette vaiz yetiştirip palazlandırmaktan da bir türlü vazgeçmiyor.
Evet, şimdilerde de taşranın ücra bir yerinde cart-curt ederek konuşan
yeni yetme bir vaiz, “Bu memleketin dini imanı benden sorulur”
diyerekten bütün ülke sathında ahkâm kesmeyi sürdürüyor. Kestiği ahkâm
bizim nezdimizde hiçbir mana ifade etmese de, dergisinde “İkinci Öztürk Vakası” gibi karalayıcı yazılara yer açması, çorba kâsesine düşen sinek gibi maalesef mide bulandırıyor.
Kaynak:https://serdargunes.wordpress.com/2014/12/17/mustafa-ozturk-hukum-dergisi-cevresinin-bizimle-yogun-ilgisine-dair/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder