Hayata Dair...

Derler ki ilahi adalet en mükemmel şekliyle kıyamet ve hesap günü tecelli edecektir. Amenna, kesinlikle doğrudur. Ama aynı adalet bu dünyada da er ya da geç yerini bulur. Samimi ve sağlam imandan hasıl olan basiret ve feraset nurundan nasipsiz kimseler ihanet, hıyanet, alçaklık, fırıldaklık gibi bilumum kötülükleri işleyen insanımsıların bütün bu yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını zannederler; hâlbuki vakıa hiç de onların zannettikleri gibi tecelli etmez.

Dahası, herkes birgün geçmişte yaptıklarının yanına kâr kalmadığını bizzat yaşayarak görür. Eden mutlaka bulur... Kâh kendi hayat tecrübesinde kâh en yakınlarının sıkıntılarıyla sınanması şeklinde mutlaka ağır bedeller öder.

Bu yüzden, insanoğlu üç günlük hayatta ne yapıp edecekse, on kere düşünüp bir kere adım atması gerektiğini bilmekle mükelleftir. Aksi halde, bu hayat -sünnetullah gereği- insana her yaptığı işin bedelini katbekat ödetir.

Ağır haksızlıklar karşısında zaman zaman şeytanımızın “misliyle mukabelede bulun” şeklindeki kışkırtmasına mağlup olup çileden çıkmış haller sergilesek dahi ne yapıp edip bu tür patolojik hallerden en kısa sürede sıyrılmak ve behemehal insaf, iz’an, adalet, hakkaniyet, vicdan ve merhamet gibi ahlaki ilkelerden asla şaşmamak, hele de intikam duygusuyla yaşamamak, hiçbir insanın hâl-i pür melâlinden hayıf almamak gerekir

Erdemin gerçekten kıymetli olduğuna ya da insanı insan kılan değerin erdem olduğuna inanan herkes sadece ve sadece iyiliği çoğaltmayı temel vazife bilmelidir. 

Hasıl-ı kelam, hayat maceramızda ne kadar alçakça muameleye maruz kalırsak kalalım, ne kadar ağır ihanete uğrarsak uğrayalım, biz biz olalım ve en kısa süre içinde sinirlerimizi köreltip iyilik yoluna koyulalım.  Zira iyilik ve ihsandan gerisi yalan... Allah muhsinleri sever....

Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 4 Şubat 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder