Okuyucudan Mektup: Bir Ayrılık

Bir okuyucusunun, Mustafa Öztürk'e gönderdiği e-postadır.

Değerli Hocam,

Bu maili size sosyal medyadan yaptığınız “ayrılış” imalı yazınız dolayısıyla atıyorum. Çünkü bu olay benim için bir aidiyet meselesini yeniden ve üzücü bir şekilde gündeme getirdi.

Şöyle düşündüm: Toprağımız, evimiz- barkımız, köyümüz-mahallemiz gibi mekanlara bağlılığımız aidiyetin ilksel bir hali olmalı. Biz onların içini hatıralarımızla dolduruyor, sanki ona yeniden bir ruh veriyor ve onu ancak bu şekilde kendimizin yapabiliyoruz. Bu yüklediğimiz ikinci “iç hayat” onların cismini aşıyor ve anlamını bir türlü hakkıyla kavrayamıyoruz.

Hocam ben film sektöründe çalışıyorum. Birkaç yıl önce çekimler için ormanlık alanlara ihtiyacımız oldu. Şehrin içinde böyle yerler kalmadığı kabulünden hareketle Şile, Ormanlı gibi İstanbul’un çevre ilçelerine gitmek durumunda kaldık. Büyük kamyonları hareket ettirdiğimiz için yakıt ve prodüksiyon masrafları katlanılmaz hale geldi. O zaman Çengelköy sırtlarında çocukluğumun geçtiği yerlere bakmak geldi aklıma. Böylelikle yakında bir yerde işi yoluna koyacak bir yer bulmuş olacaktık. Çocukluğumun inin cinin top oynadığı yerleriydi nasılsa buralar. Gittim ve arabayla bir turlayayım dedim. Sonuç: Yaklaşık 50 dönümlük yerde üç metreye üç metre boş bir alanın kalmadığıydı. Birden tutamadım kendimi ve ağlamaya başladım. Ne kadar da safmışım. İçimde tarifsiz bir acı hissettim. Günlerce bunun etkisinden kurtulamadım. Bu acı bir süre sonra yerini hüzne bıraktı. Acılı mutluluk hali… Sonra anladım ki çocukluğumun geçtiği bu yer, bu yıkımla karşılaşıncaya kadar aslında bana ait değilmiş. Burayı sevmek ve sahip çıkmak bir alışkanlıktan öte bir şey değilmiş aslında. Bu kayıp duygusundan sonradır ki sanki bir şey tekamüle erdi ve iyisiyle kötüsüyle çocukluğumun geçtiği bu yer gerçekten benim oldu. Değerini ve anlamını kavradığımı hissettim. Yerine koydum. Şimdi de içimde yıkılamayacağını umduğum bir yerde duruyor…

Bu ve buna benzer birtakım olaylar neticesinde aidiyet çevrem genişledi. Yanlış ifade etmiş olmazsam yok olup gitmeye mahkûm maddi unsurların dışındaki, kendi parçam olduğunu hissettiğim şeyleri daha iyi ve net görmeye başladım diyebilirim.

Otuz sekiz yaşındayım. İç süreçlerim Allah’ın sonsuz merhameti ve sevgisiyle “kafirleri nerede yakalarsanız öldürün” ayetini bağdaştıramayarak geçti (Editörün Notu: "Kafirleri Bulduğumuz Yerde Öldürmeli miyiz?" başlıklı video). Bir müddet sonra bu ikisi arasındaki gerilimin, ama cehaletten ama imansızlıktan kaynaklandığına inanmayı akıl ve çevre sağlığım bakımından kabul etmek durumunda kaldım. Çok sevdiğim, benden farklı arkadaşlarım ne olacaktı? Ateistim, marksistim, agnostikim, deistim diyen… Bunlarla kurduğum temas bir iman problemiydi çünkü.  Bu gerilimin enerjisini bana ait olmayan ama daha güvenli bir ‘ben’ inşa etmeye çalışarak harcadım. Tabii ki başarısız oldum.

Kafanızı şişirdim hocam. Asıl söylemek istediğim şeye gelirsek, benim gibi yolunu aradığını düşündüğüm birçok insan var. Kendi adıma konuşursam eserleriniz ve düşünceleriniz yolumun bir kısmını aydınlattı. Kendi öz benliğime doğru yürüyebileceğim bir yol olduğunu, bir imkân olduğunu görmemi sağladı. Bu ülkede yalnız olmadığımı, bir abimin bir büyüğümün olduğunu canı gönülden hissettirdi. Sağ olun, var olun. Ötekileştirmeyen, anlamaya fırsat veren çabanız, benim için bu ülkeyi vatan haline getiren unsurlara bir yenisini kattı. Aidiyet çevremde büyük ve saygın bir yer tuttu.

Tıpkı çocukluk anılarımın yitip giden mekanları gibi, bu ülkedeki her güzel şey gibi siz de gideceksiniz sanırım. Allah’ın arzı geniştir nasıl olsa… Bu belki ilk başta bir acı ve yalnızlık hissettirecek bana, bir değer yitimi olacak, hatta yapılan zulmün benim ya da çocuklarımın kapısına da elbet bir gün uğrayacağını can acıtarak idrak ettirecek. Bir zaman sonra ardınızdan hüzünle bakıp değerinizi daha iyi anlayacağım ve daha iyi kavrayacağım belki de. Bu çabanızı tam anlamıyla gönlüme koyabileceğim.

Mekanlar yıkılır içimizde yaşarlar. Ya da ülke dediğimiz şey içimizdeki vatan kavramı olmadan nedir ki… Ancak hakkı verilmiş, acı çekerek elde edilmiş fikirler ne yıkılır ne de terk edilebilir değil mi… Böyle fikirler asla ölmez değil mi hocam…

Durumun üzüntüsünden kaynaklanan heyecanla bir kusur ettiysem lütfen affediniz. Haddi aşarak, hakkım olmayarak kendi üzüntümü bu şekilde dile getirmem yanlış oldu belki. Ama tam da içimden geldiği gibi davrandım. Beşiktaş’ın çok sevdiğim efsane futbolcusu Sarı Fırtına Metin’in, kafasını kale direğine vurup beyin kanaması geçirdiği haberini aldığımda da buna benzer şekilde üzüldüğümü hatırlıyorum. İlkokula gidiyordum. Dersten ağlayarak kaçmış, koşup eve gelmiş ve annemin kollarına atılmıştım. Bu durum bana biraz bunu anımsattı. Annem üzüntümü gidermek için olacak, merak etme iyileşecek dedi. Metin gerçekten de iyileşti, yaklaşık on yıl daha futbol oynadı ve jübilesinde müthiş bir gol attıktan sonra sahalara veda etti… Sizin ayrılışınız konusunu annemle de bir konuşmalıyım bu yüzden.

Allah size aileniz ve yakınlarınızla birlikte bereketli, sağlıklı ve mutlu bir ömür geçirmeyi nasip etsin hocam.

Saygılar, sevgiler.
22 Aralık 2018

7 yorum:

  1. Yazısıyla hislerime tercüman olmuş bu sevgili gönüldaş.

    Gitmek kararınıza saygı duyuyorum hocam. Benim de çoğu zaman aklımdan geçirdiğim ayrılığı (bazen imkansızlıkla vazgeçtiğim bazen korkuyla) dile getirmenizden ötürü size ne diyebilirim ki?

    Ancak cami avlusunda sahipsiz bulup büyüttüğünüz "tarihselcilik" henüz ergenlik çağında. En azından onu bu hırçın döneminde sahipsiz bırakmamanızı dilemek hakkımız olsa gerek.

    Işığınız çok parlak. Eminim bizi gittiğiniz yerden de aydınlatırsınız. Giderseniz yolunuz açık olsun ama kalırsanız sizin sohbetinizi Hasan Usta Kebap'ta bekleyen bir talebeniz var.

    YanıtlaSil
  2. 43 yilldir cengelkoyde yaşıyorum. Dedigin ormanlık alani hic goremdim. Rasathane de dutkuk dene yer vardi oradada çok agac yoktu. Guzeltede oradan meyvellik vardı. Dedigin ormanlık nersi merak ettim.

    YanıtlaSil
  3. Lise 3'e giden bir imam hatip talebesiyim. 3 sene boyunca bugün sizi adeta bir IŞİD militanı gibi davranarak tekfir eden grupların kurslarında hafızlık eğitimimi tamamladım. Haliyle bende onlar gibi kendi fikrimde olmayan herkesi ötekileştirme hastalığına yakalandım. Ta ki geçen sene "Mustafa Öztürk'ün Feryadı" isimli videonuzla karşılaşana kadar! Önce ötekileştirme hastalığından kurtuldum. Sonra sizi okudukça, dinledikçe ufkumu açtım. Kafamı meşgul eden hayli konuyu zihnimde aydınlattınız. Deizme doğru sürüklenen yoluma bir ışık tuttunuz. Ardından sizden öğrendiğim fikir ve bilgileri çevreme yaymaya başladım. Çoğu arkadaşımı sayenizde uçurumun dibinden kurtardım. Son olarak ayrılma kararınızı okuduğumda çok üzüldüm. Çünkü üniversiteye Marmara Üniversitesi'ne gelip sizinle tanışmak için can atıyordum. İnanıyorum ki benim gibi can atan onlarca genç vardır. Belki haddimi aşarak sizden bir isteğim var Hocam. Ayrılık kararınızı tekrar bir gözden geçirir misiniz? Bu ülkenin, deizme sürüklenen gençliğin size ihtiyacı var Hocam. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Allah'tan size yardım ve kolaylık diliyorum. Sevgilerimle...

    Adapazarı Anadolu İmam Hatip Lisesi 11-D sınıfı öğrencisi Muhammed Ali YILDIZ

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Mustafa Öztürk, can güvenliğiniz var. Hiç durmayın gidin. Bir bagnazin kıymetli canınıza vereceği zarar tüm fikirdaşlarinizin gonlune yapılmış kasttir.Bizleri de sosyal medya uzerinden yapacağınız daha özgür dolayisiyla daha adrese teslim yayınlarınızdan mahrum bırakmayın.
    Zaten islam diye sunulanlarda ve kurucu metinde vicdani korelmemislerin kabullenemedikleri çok şey vardı. Bu topraklar dışında Süruş olsun şebusteri olsun kendimize , fikirlerimize dayanak bulmuştuk. Sizi de bu minvalde tanımak, kendimizi bu toprakların da vicdani , akli , gönlü kararmamislari var, dedirtti...
    Iyi ki varsınız Siz , ilhami Hoca, ömer özsoy... Sayınız artsın; kendinize dikkat edin, eksilmeyin...
    Bu topraklara hizmet illaki bu topraklarda yapilmaz. Dil sorununu hızlıca aşıp çalışmalarınızdan bizleri mahrum etmemeniz dileğimle...

    YanıtlaSil
  5. Herhese selamlar, saygılar. Tarihselci bakış bir nesil içerisinde anca filizlendi ama inanın kökü sağlam. Gelecek nesillere Kur'an'ı tarihselci bakış dışında anlatabilmek neredeyse imkansız. Hocamızın yaptığı tek bir kelimesi dahi zayii olmuyor bunun bilinmesini isteriz. Önümüzdeki nesil Kur'an'a tarihselci gözle bakacak ve ne yazdığını öğrendikten sonra günümüzde ne mana ifade ettiğini anlayacak. Devam hocam. Yunus AS gibi olmak da var ama asıl önemlisi İbrahim AS gibi olmak lazım. Tek başına bir ümmet. Allah'a emanet olun.

    YanıtlaSil
  6. Mustafa Hocamızın her türlü zorlukla bu günlere geldiğine zaman, tarih ve bizler şahidiz. Bundan sonrası da kolay olmayacaktır elbette. Çoğu zaman kendi hayat serüvenimle, Hocamızın hayat serüveninin birçok noktada kesiştiği farkettim. Bu yüzdendir sanırım kendisini görmek, dinlemek hep mutluluk ve güven verdi.
    Böyle bir değeri uzaktan seyretmek hepimiz için üzücü olacaktır. Giderse, kendimi yine eksik hissedeceğim, bunu biliyorum. Lakin sonuçta karar hocamızın. Kendisine dua ederiz; sağlık ve sabır versin Mevlam.

    YanıtlaSil
  7. Kanaatimce Değerli Hocam da, varlığa, tanrıya, insana dair derinlikli düşünce üreten her aydın da, hatta şu ya da bu şekilde tarihselciliğin karşısına konumlandırılan evrenselcilik anlayışının temsilcileri bile, aynı hakikati dile getiriyor; velev ki hakikate şuradan ya da buradan işaret etsinler..

    YanıtlaSil