Yahudi kökenli
bir ailenin çocuğu olan ve halen Yale Üniversitesi’nde psikoloji
profesörü olarak görev yapan Paul Bloom’un “Bebeklerin Ahlaki Yaşamı
& İyiliğin ve Kötülüğün Kökenleri” (çev. Ezgi Kardelen, Verita
Yayınları, İstanbul 2015) adlı eserini okurken ahlakın kaynağı, iyilik
ve kötülüğün kökenleri gibi meseleler hakkında yeniden düşünmem
gerektiğine kanaat getirdim.
Bebeklerin fıtrî olarak hiçbir ahlaki alt
yapısı bulunmayan “amoral hayvan” gibi dünyaya geldiklerini savlayan
modern psikolojinin aksine ahlakın hem evrimsel sürece hem de kültürel
iklime bağlı olarak şekillendiğini ileri süren ve bu tezini bebek
laboratuvarlarında gerçekleştirdiği deneylerle temellendirmeye çalışan
Bloom’un adı geçen eserinin en azından zihin ve fikir jimnastiği
açısından okunmasını öneririm. Bu vesileyle Doç. Dr. Osman Zahid
Çiftçi’nin “Paul Bloom ve
Dinî İnançların Ortaya Çıkmasında Evrimsel Rastlantı Tezi” ve “Paul
Bloom ve Evrimsel Bir Rastlantı Olarak Ahlâk” başlıklı makale ve
tebliğinin ön okuma listesine dâhil edilmesi gerektiğini de belirtmek
isterim. Bloom her ne kadar kötülük probleminden dolayı ahlakın
kökeninin dinî zeminde açıklanmasına mesafeli bir tavır koymuş olsa da
ben burada Kur’an’ın bir beyanına istinaden iyiliğin insan psikolojisi
üzerindeki olumlu etkisi üzerinde duracağım. Bu bağlamda, İsrâ suresinin
7. ayetindeki “in ahsentüm ahsentüm li-enfüsiküm” ifadesini esas
alacağım.
İsrâ 17/7. ayetteki bu ifade her ne kadar
pasaj bütünlüğü içerisinde Yeni Babil kralı Buhtunnasr’ın
(Nebukadnezzar II) 586 yılında Kudüs’ü işgal edip Süleyman Mabedi’ini
yıkması, Babil esareti ve sonraki sürece dair zımnî göndermeyle
İsrâiloğulları’na yönelik hitapların bir parçası olsa da antropolojik ve
psikolojik olarak tüm insanlığa hamledilebilecek bir anlam örgüsüne
sahiptir. Türkçe meallerin pek çoğunda “İyilik ederseniz kendinize
iyilik etmiş olursunuz” diye çevrilen “in ahsentüm ahsentüm
li-enfüsiküm” ifadesi klasik tefsir literatüründe “İyilik ederseniz
bunun faydası size ait olur” veya “İyi amel işlerseniz bunun mükâfatını
alırsınız” şeklinde izah edilir. Ancak bu ayette söz konusu edilen ihsan
“iyi iş yapmak ve bunun karşılığında mükâfata nail olmak” şeklinde
formüle edilen ve bir bakıma ivaz-garaz ilişkisini akla getiren bir
kavramsal içerikten ziyade, iyiliğin doğasındaki sağaltma ve sirayet
gücüne işaret etmektedir. Kaldı ki dinî-ahlâkî temelde ihsanla ilgili
bir ivaz-garazdan söz edilse dahi, bunun, “Garaz Hakk yolunda rızâdır
rızâ; İvaz Hakk yolunda rızâdır rızâ” sözünde vurgulanan mana ve maksada
mütenasip olması gerekir.
“İyilik, güzellik” manasındaki “hsn”
kökünden türeyen ihsan kelimesi ve fiil türevleri Kur’an’da hem “iyilik
etmek” ve “yapılan işi güzel şekilde edip eylemek” manasında kullanılır.
Bununla birlikte kelimenin -Nahl 16/90. ayette olduğu gibi- pek çok kez
herhangi bir kayıt söz konusu olmaksızın zikredilmesi, “iyilik”le
ilgili alanın çok geniş çerçeveli olduğunu düşündürmesi bakımından
manidardır. “İyilik” kavramı ilk bakışta amorf (şekilsiz, belirsiz)
görünse de hem temel dinî kaynaklardaki buyruklar hem insan doğasındaki
duygular ve insiyaklar bu kavramın içini doldurur. Bu bakımdan “İyilik
nedir?” sorusuna efradını cami ağyarını mani cevaplar vermek neredeyse
olanaksızdır. Aslında iyilik, yaratılıştan insan doğasına kodlandığı
için kendiliğinden kavranır ve bizzat fiilî tecrübe içinde psikolojik
olarak tanımlanır. Dolayısıyla, İsrâ 17/7. ayetteki “in ahsentüm
ahsentüm li-enfüsiküm” ifadesi psikolojik açıdan değerlendirildiğinde,
“İyilik ederseniz bu davranışınız size iyi gelir” şeklinde bir sonuca
ulaşılır.
Gerçekten de iyilik, kötülüğe nispetle
çok daha fazla sirayet gücüne sahip olan ve aynı zamanda insan ruhunda
(iç dünyasında) sağaltıcı etki yapan bir şeydir. Sosyal hayat sahnesinde
kötülüğün daha yaygın ve bulaşıcı olduğu yönündeki hâkim anlayış,
kanaatimce seçici algının bir neticesidir. Aslında iyilik her zaman daha
baskın ve yaygındır. Fakat bu yaygınlık hem iyiliğe ilişkin
farkındalığı azaltmakta hem de onu idrakte sıradanlaştırmaktadır. Hâl
böyle olunca kötülük ister istemez sanki daha fazla sirayet ve nüfuz
gücüne sahip bir şeymiş gibi ön plana çıkmaktadır. Bu durum, insanın
uzun yıllar boyunca sağlıklı yaşaması neticesinde sağlık ve sıhhati
olağan ve sıradan bir şey gibi algılayıp ilk hastalık tecrübesinde tüm
hayatının zehrolduğu duygusuna kapılmasında kendini gösteren seçici
algıyı hatırlatır. Sonuç olarak, İsrâ 17/7. ayetteki “in ahsentüm
ahsentüm li-enfüsiküm” ifadesi, “İyilik size iyi gelir” şeklinde bir
psikolojik anlam da içerir. Nitekim insanın kendinden sâdır olan ve şu
ya da bu şekilde karşılık beklentisi bulunmayan bir iyilik ve iyi bir
davranışla birlikte iç dünyasında hissettiği huzur adeta mutluluk
terapisi gibidir. Hele de iyilik (ihsan) nezaket, şefkat, rıfk, hilm
gibi güzel vasıflarla birleştiğinde ruhen çok daha sağaltıcı hâle gelir.
Bu yüzden, iyiliği mutlaka çoğaltmak gerekir. Çünkü iyilik her şeyden
ve herkesten önce bize iyi gelen, sirayet (nüfuz) gücüyle bizi
iyileştiren bir şeydir.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 31 Ağustos 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder